Bir anlığına zamanın durduğunu düşünün. Kocaman bir metropolde yetişmeye çalışmadığınızı, koşmadığınızı, hızlı olmak zorunda olmadığınızı hayal edin. Özellikle İstanbul gibi yoğun mega kentlerde zor görünüyor öyle değil mi?
Peki ne kadar yakalıyoruz hayatı veya ne kadar deneyimliyoruz kenti?
Ya da başka bir açıdan soracağım ne denli görüyoruz çevremizi? İşe gidip gelirken, derse yetişirken aslında hayatın içindeyken sanattan bilime yüzlerce seçenek barındıran şehrin yelpazesinin içerisinde ne kadar yaşıyoruz? Az mı? Belki de hiç mi?
Ekonomik kaygılar, stres yoğun yaşam temposu veya hızlı akan zaman ile araç olarak kullandığınız metroların belki de amaç olduğunu düşünür müsünüz bir anlık? Sanatın içinden geçtiğinizi, ruhunuza dokunan, sizi besleyen yapıların içinde yolculuk yaparak ofisinize vardığınızı düşünün. Alışılagelmişin dışında işleve takılıp estetiği ıskalamamış, ‘tasarımcı’ eli değmiş yapıların içinde günlük seyahatlerinizi yaptığınızı düşünün. Bugüne kadar dayatılanı reddedin belki de. Ulaşımın iyi tasarlandığı bir şehirde, kentin sürdürülebilirliğini, erişilebilirliğini ve aslında yaşanabilirliğini deneyimleyin. Çünkü şehrin üstü bu kadar güzelken şehrin altını şansa bırakmak haksızlık olmaz mı?
Tür, Doku, Biçim, Detay
Şansa bırakmadığımız bir istasyon kütlesinde nelerden bahsettiğimizi biraz açacak olursak malzemenin türü, dokusu, rengi ve tüm yapı elemanlarının birbiriyle olan koordine edilme biçimi gibi faktörler, bir istasyonun sadece fiziksel bir mekan olmasının ötesine geçmesini sağlar. Şehrin metrolarının erişimini gösteren bu dikkat çekici yapılar, kolayca tanınabilen kentsel semboller haline gelirler. Estetik değerinin ve işlevselliğinin birbiriyle yarışır düzeyde olması gereken yapı kütlelerinden biridir metrolar. Kullanıcısına diğer ulaşım araçlarına göre daha içe dönük ve daha koruyucu bir alan yaratmaktadır. Hattın zincirinin bir parçası olan her istasyon yapısı, kentli için sezgisel bir yol haritasıdır. Metroya adım attığınız anda şehrin altına iner ve binlerce yolcu ile aynı deneyimi paylaşırsınız. Farklı insanların, farklı yaşamların aynı anda kalarak aynı yöne yolculuğudur aslında.
FABRIKACO İçin Metro Demek
Bu yazı dizisinde, FABRIKACO’nun Gayrettepe Metrosunun Yeni Havalimanı entegre istasyonu içinde var olma sürecini ele alacağız. Mimari yapı elemanlarının arasında dolaşırken sadece işinize yetişmiyor aynı zamanda kenti birçok parametresiyle deneyimliyorsunuz. Tasarımın nasıl oluştuğunu düşünürken, farklı tasarım seçenekleri için önünüzde duran kapıyı aralayarak keşfe çıkıyorsunuz.
Bu keşifte aslında kavramların ne denli iç içe geçen halkalardan oluştuğunu tasarımı deneyimledikçe daha da hissediyorsunuz. Çünkü ulaşım demek, kentin sürdürülebilirliği demek, metro demek, modernlik demek… Şehir insanının konforunu, ulaşım kalitesini artırmak demek. Ulaşım rutinin sadece trene binmeyle indirgenemeyecek kadar değerli olduğu bir yolculuktan bahsedilmesi demek. Yolcunun konforunun denklemdeki tüm parametreleri yanıt bulmasıyla tamamlandığı bir deneyimden söz edilmesi demek. Bağlantı noktalarından asma tavan tasarımına kadar içerdiği birçok yapı elemanıyla FABRIKACO’nun yolculuk yaptığı lokasyonlardan biri olan Gayrettepe İstasyonuna ait deneyimlerimizi ve imalat başlıklarını inceleyeceğimiz bir sonraki yazımızda sizi de yol arkadaşımız olmaya şimdiden davet etmek isteriz.
https://www.uab.gov.tr/haberler/gayrettepe-istanbul-havalimani-30-dakika
https://tr.wikipedia.org/wiki/Gayrettepe_(%C4%B0stanbul_Metrosu)