İNCELEME | PRAG VE DANS EDEN EV

Altın Kent

Ruhu olan kentleri seviyorum. Yaşanmışlığı olan, geçmişinin içinde gezinebildiğiniz, tarihini bonkörce önünüze seren kentleri… Bunu yaparken yeniyi dışlamayan, kendinden olmadığı için kentin dışına var gücüyle sürüklemeyen kentlerin de etkisi kuşkusuz farklı oluyor. Eski şehrin içerisinde dolaşmak, kaleyi selamlamak, astronomik saatin önünde farklı ülkelerden gelen yüzlerce insanla birlikte size sunulan o minicik şova kendinizi kaptırmak…

Seyahat edenler veya ilgilisi olanlar nereden bahsettiğimi anladı bile… Viyana ve Budapeşte ziyaretlerinin olmazsa olmaz kentinden bahsediyorum. Sokakları tarih ve tarçın kokan, yerel tatlısı gibi sıcacık bir his bırakan Prag’tan bahsediyorum. Şehirlerin annesi, Avrupa’nın kalbi gibi isimlerle de akıllara yer eden Altın kent Prag; güzel meydanları, tarihi yapıları, köprüleri, kaleleri ve mimarisiyle dünya kentleri arasında hep gezilmesi gerekenler listesinde baş sıralarda olmuştur.

Prag kenti Çek Cumhuriyetinin başkentidir. Bölge’nin en önemli değerlerinden biri olan Vitava nehri üzerinde yer alan Prag, aynı zamanda Avrupa’nın turizm açısından en öne çıkan kentlerinden biridir. Vitava Nehri yaklaşık 400 metre uzunluğa sahip bir nehir olmasının yanı sıra Sumava dağlarından başlayıp Prag kenti içerisinden devam ederek kuzey denizine dökülmektedir. Kentin perspektiflerinde yakalayacağız Ortaçağ zamanındaymış hissi, kentin 2. Dünya Savaşından büyük zararla çıkmamasının getirdiği bir avantajdır. Bu da zarar görmemiş dokunun kent içerisinde etkin olmasına ve gotik ile barok mimarinin çoğu yapıda öne çıkan etkilerine sebep olmaktadır.

Gotik mimarinin öne çıkan eserlerini değerli görüşlerinizle değerlendirmek ve onlara da başka bültenlerde alan açmak çok isterim. Fakat bugün kentin diğer yüzünü, kentin biblosu haline gelen bir yapıyı değerlendirmek ve buradaki fikirlerinizi öğrenmek istiyorum. Düşünsenize, bütün kent mimarisiyle bu kadar öne çıkmışken, Oldtown içerisinde kurulan atmosfer neredeyse tüm kenti etkisi altına almışken, farklılığıyla öne çıkan, hatta kent içerisinde ‘ben de buradayım diye adeta haykırarak’ kentin pivot noktalarından birine yerleşen yapıyı konuşmak istiyorum. Doğru bildiniz, hatrınıza gelen o tek kare fotoğrafta doğruyu gösteriyor size.

Selam Dans Eden Ev

Bağlam

Mimar Frank Gehry’nin tasarımıyla kent merkezinde inşa edilen Dans Eden Ev, 1992-1996 yılları arasında yapım sürecini tamamlayarak, kentin sembollerinden biri haline gelmiştir. Yapı 1930 yıllarının dans eden ünlü Hollywood çiftini hatırlattığı için adı dans eden ev olarak anılmaktadır. Dans Eden Ev adıyla tüm dünyada bilinir hale gelen yapıya ait parselde önceleri 19. Yüzyıla aile Rönesans etkileri taşıyan bir konak bulunmaktaydı. Prag geneli için 2. Dünya Savaşı’ndan büyük etkilenmeyip, aslını korur halde kalmış denilse de bu parseldeki yapı 2. Dünya Savaşında zarar görerek yıkılmıştı.

Hollandalı bir firma olan ING Bankası söz konusu arazide yeni bir konut projesi yaptırmak istiyor ve bu talebiyle ünlü mimarlarla görüşmeler yapıyordu. İlk Jean Nouvel ile görüşülmüştü lakin Jean Nouvel’in parseli konut talebi için yeterli bulmaması üzerine ilgili konut tasarımı hakkında Frank Gehry ile görüşmeler yapılarak anlaşma sağlandı. Yapılan görüşmelerde de bu konut projesiyle Prag’da yeni bir ikon yaratılmak istenildiğinden bahsediliyordu. Bu talep, Gehry’nin ortaya koyduğu tasarımla tam anlamıyla karşılığını bulup dekonstrüktivist fikrini yansıtıyordu.

Yapı Analizi

Dans eden ev, iki kütleden oluşmaktadır. Dans eden iki kişiyi sembolize eden yapı kütlelerinden biri eğimli kolonlarla konstruksiyonu oluşturulmuş cam cepheli bir yapıyken, ikinci kütle ise yakınında bulunduğu nehre paralel olarak konumlanmış dalgalı bir formdan oluşmaktadır. Bu dalga formu ve doğramaların düz bir formla hizalanmaması binaya hareket ediyor hissi veren bir yaklaşım getirmektedir. Dans eden ev, yüze yakın beton panelin kullanılmasıyla oluşan bir yapı olmasının yanı sıra yapının cephelerinde prekast beton, çelik ve cam öne çıkan malzemeler olmuştur. Yapının en üst kotunda bulunan Medusa adı verilen bükülmüş metal ise en az yapı kadar adından söz ettiren metal malzemeden üretilmiş bir tasarımdır. 

Medusa’nın bulunduğu kotta oturup nehre ve şiir şehir Prag’a bakılması için kullanılan seyir terası, şüphesiz kent ziyaretçilerinin Prag’ta kendileri için ayıracağı eşsiz bir zaman dilimi sunmaktadır. Bunun yanı sıra Dans eden ev, bu şahane seyir terasının yanı sıra sanat galerisi, ofis, butik otel, restaurant ve bar işlevlerine de yapı içerisinde alan açarak ziyaretçiye davetkar bir fonksiyon çeşitliliği tanımaktadır. Hollywood’un dans eden figürünü temsil eden ve bu sebeple dans eden kadın ve erkeğin ismi olan Fred ve Ginger olarak da anılan bu yapı dekonstrüktivist ekolün en bilinen örneklerinden olmasının yanı sıra dünyada bulunduğu kentle pivotlaşan yapılardan biri haline de gelmiştir.

Çemberin Dışında Olmak

Peki bu aslında talebi karşılayan, kentin ikonu haline gelen yapının en belirgin özellikleri nelerdir diye konuşacak olsak sanırım hepimiz çokça nitelik sıralayabiliriz. İlk akla gelenlerden bahsedecek olursak şunları sıralarım diye düşünüyorum.

Yapının bu kadar sembol olmasına sebep olan şeylerden ilki, aslında konsept tasarımında karşı çıkılan niteliği olan aykırılığı bence. Prag kentinin büyük bir uyum içerisinde kent cephelerinde hissedilen gotik, barok ve klasik mimarisiinin içerisinde, ki bence bu da eşsiz bir harmoniyken, ‘daha fazlası’ diye dans eden bir yapı… Farklı ve Özgün duruşuyla aykırı duran ama bu aykırılıkla da bulunduğu kente farklı bir boyut getiren, çemberin dışındaki yapı olmak… İkonik yapı olmasının en büyük gerekçesi olarak bunu söyleyebilirim.

Ama sadece aykırılığıyla da bilinmiyor, Mimar modern olandan, sanattan bir parça getirip kentin ortasındaki suyun yanına bırakıveriyor. Kent benzer renkleriyle, uyumlu dokusuyla, çoğu yerde karşılaşılan simetrik yapı öğeleriyle göz alıcılığını sürdürürken, cam doğramalar binanın dış cephesinden dışarı çıkan bir etki yapmaktadır. Yapı cephesinde bulunan doğramalar simetrik olmadığı gibi ilk bakana rastgele sıralanmış hissiyatı vermektedir. Bu düzensiz sıralanış ve doğramaların dışarı çıkması cephe görünüşüne üçüncü bir boyut etkisi kazandırmaktadır. Bazı tasarımcılar yapının ‘yin ve yang’ı’ tasvir ettiğini savunurken yapıyı oluşturan kütlelerden dalgalı olanın hareketsizliği sembolize ettiğini, sallanan cam yapı kütlesinin ise dansçıları ifade ettiği şeklinde yorumlar yapılmaktadır.

Yapıldığı dönemde olduğu gibi, bugün de çok ses getiren bir yapı olan Dans Eden Ev, -mış gibi yapmak zorunda olmayan, kendisinden farklı olan uyumu bozmadan ona eklenen yapıların da en güzel örneklerindendir. Özellikle bahar aylarında Altın kenti ziyaret etmek için bir kez daha kendimize bir fırsat yaratarak, şahane köprülerden geçip, müthiş mimari uyumun bizi takip ettiği bina cephelerinin önünden, nehrin paralelinden yürüyerek bu kenti deneyimlememizi diliyorum. Bu yürüyüş sırasında tarçın kokan sokakların trdelnik tatlısından atıştırarak geçip Dans Eden Ev’in çatı katına çıkarsanız kent manzarasına karşı kendinizi gönlünüzce şımartın. Emin olun sanat, tarih ve mimarlık kitaplarının birinin içerisindesiniz.

Dilerim karşılaşırız.

Daha fazlası