Bugün bu yazıyı Milano Navigli’de bulunan Combo kafede ele aldım. Aralık güneşiyle avluya dolan güneşe pek aldanmadan sıkı giyindiğimiz şu günlerde, nehre sırtımı vererek sıcak bir kafede yazma hali bu yazıya da ilham oldu. Konumuz ahşabın psikolojimiz üzerine etkisi.
Bir mekana girdiğimizde ilişkimiz nasıl başlar? Bu ilişkinin başlangıcını oluşturan birçok etmen var; beden, duygular, içgüdüler, karşılaşmalar. Her yeni mekan yeni bir keşif alanı. Bu etmenlerin bir araya gelişi bu keşfi anlamlandırıyor. Sokakta yürürken yanından geçtiğim duvar için de detayına beğenerek baktığım bir koltuk için de geçerli bu durum. İçinden geçtiğim mekanları dokunarak anlama gibi bir refleksim var, bu refleksi tasarım ile yolu kesişmiş her insanda görüyorum.
Dokunarak Hissetme Üzerine
Bu konunun dikkat çekiciliği ve önemi araştırmacıların da dikkatini çekmiş durumda. Onlar da malzemeyi dokunarak hissetmenin beden üzerindeki etkisini anlamaya çalışıyor. Bunun için yapılan deneye 18 kadın üniversite öğrencisi katılıyor. Meşe, mermer, seramik ve paslanmazdan oluşan dörtlü malzeme paleti seçiliyor. Her bir kullanıcı 90 saniye boyunca gözleri kapalı bir şekilde malzemelere dokunuyor. Deney sonucunda avuç içiyle ahşaba dokunmanın diğer malzemelere kıyasla parasempatik sinir aktivitesini arttırarak rahatlama sağladığı görülüyor. Her ne kadar katılımcı sayısı tipolojisi ve deney içeriği sınırlı olsa da bu deney tasarım aşamasında hangi malzemeye nasıl kullanacağına dair karar verirken kullanıcının psikoljisini de düşünmenin önemini vurguluyor.
Zumthor Mimarisi ve Malzeme
Konu malzeme ve ahşap olunca bu alanda en dikkat çekici isimlerden birisi olarak Peter Zumthor öne çıkıyor. Zumthor, tasarımlarını 9 başlık üzerinden kurguluyor; mimari beden, malzeme uyumluluğu, mekanın sesi, mekanın ısısı, nesneler, sakinlik ve cazibe dengesi, içerisi ve dışarısı arasındaki gerilim, samimiyet seviyesi ve nesnelerin sahip olduğu ışık.
Malzemenin insan ile birlikte yaşadığına inanıyor ve bu inancını da tasarımları ile ortaya koyuyor. Mekan içindeki beden deneyimi duyularımız ile gerçekleşiyor. İlk karşılaşma görerek başlıyor, mekanın bir kokusu varsa onu deneyimliyoruz sonra ise dokunarak tanımlamaya çalışıyoruz. Tüm bu aşamaları özenle çalışan Zumthor, bedenin mekan içindeki deneyimini hissetmeye yapılarıyla örnek oluyor hatta bu konuda müfredat çıkartıyor diyebiliriz.
Zumthor’dan İsviçre’deki İnziva Evi
Zumthor, Vals dağlarında 1500 metre yükseklikte bulunan bölgeye, kendisi ve eşi için üç ahşap ev inşa etti. İç mekanı ahşabın domine ettiği bir tasarım görüyoruz. Fotoğraflara bakıldığında, evin enerjisi fotoğraf düzleminde kalmayıp bizleri etkisi altına alıyor. Dışarıda İsviçre’nin soğuk havası, bu evin içinde saatlerce zaman geçirip sıcaklığını hissetme isteği yaratıyor.
Bu örnekteki ahşap kullanımı sıcaklığı hissetme ile bağdaşıyor, kent içindeki ahşap kullanımı ise bedenin doğa ile ilişkisini hatırlatarak rahatlamasını sağlıyor. Yani malzeme, karşılaştığımız farklı bağlamlarda farklı diyaloglara girebiliyor bizimle.
Kullanıcı Deneyimini Düşünerek Tasarlamak
Bu yazının konusu, tasarım yaparken üzerine düşündüğümüz malzemenin etkisi üzerine kuruldu. Bütün başlıklar ise şuna çıkıyor, tasarımı orayı kullanacak insanlar için yapıyoruz ve bu insanları düşünmeden verilen her karar yukarıdan verilmiş bir sonuca çıkıyor, yani oranın koşullarını anlamadan kuş bakışı verilmiş kararlar. Mekanı oluşturan insanlardır, insanlar bu alanlarda yaşadıkça oraya dair anılar oluşturur, onlar ise mekanın ruhunun oluşmasını sağlar. Umarım ki tarafımız hep, insanların ruhuna dokundukça anlam bulan mekanlardan yana olur.