İNCELEME | TARİHİN SAHNESİ: KADINLARIN İZLERİ

Kadınlar her zaman tarihin içindeydi. Üreten, var olan, var eden, tarihi yapandı, ancak yazan değildi. Çoğu zaman isimleri kaybedildi, emekleri görülmedi, hikâyeleri anlatılmadı. 8 Mart, onların yok sayılan mirasının üzerindeki perdenin aralandığı, mirasın bir kez daha ‘sahneye çıktığı’ gün. Perdeler açılıyor ve tarih boyunca unutulmuş, örtbas edilmiş, susturulmuş kadınlar ön plana çıkıyor.

Sahnede kimler var? Göz alıcı kıyafetleriyle bir kraliçe mi? Yoksa mavi iş tulumu içinde, makine başında bir işçi mi? Bir şair, bir bilim insanı ya da bir sanatçı mı? Aslında hepsi ve daha fazlası… Bu sahnede Kleopatra’dan Rosa Parks’a, Hypatia’dan Marie Curie’ye, Frida Kahlo’dan Ayşe’ye, Fatma’ya, Meryem’e kadar tüm kadınlar bir arada.

Kadınlar İçin Cadı Kazanı

Bir tarafta, Orta Çağ Avrupa’sında ‘cadı’ olarak damgalanıp yakılan kadınlar… Bir başka köşede, 19. yüzyılın sanayi kentlerinde günün dörtte üçünde ölüm koşulları altında işçi olarak çalışan kadınlar duruyor. İnsanca çalışma koşulları için greve giden, aynı işi yaptıkları erkeklerle eşit işe eşit ücret talep eden, bu uğurda hayatını kaybeden o cesur kadınlar… Bu sahne, haklarını ararken ödedikleri bedelleri gözler önüne seriyor.

Spot ışıkları yavaş yavaş dönüyor ve 20. yüzyıla geliyoruz. Kadın hareketinin büyük dönüşümler yaşadığı bir zaman dilimi… Oy hakkı için mücadele eden süfrajetler (Suffragette) sahnede yerini alıyor. Dokuz kez tutuklanan, yedi kez açlık grevine giren, ancak yaşarken yaratamadığı gündemi ölümüyle yaratacağını düşünerek kendini Britanya Kralı V. George’un atının önüne atan Emily Davison… Cenaze töreninde 50 bin kadını Londra sokaklarında yürüten Davison’ın mücadelesini 30 yıl sonra Simone de Beauvoir devralıyor. “Kadın doğulmaz, kadın olunur.” diyen Beauvoir, kadınlığın erkekliğin üstünlüğü altında nasıl “ikinci cins” olarak inşa edildiğini tarihsel örnekleriyle ortaya koyuyor.

Ve 1960’lar, 70’ler, 80’ler… Latin Amerika’da diktatörlüğe karşı direnen anneler, Apartheid’e karşı savaşan siyah kadınlar, grevlerde, barikatlarda yer alan işçi kadınlar, dünyanın dört bir yanında özgürlükleri ve eşit varoluşları için mücadele eden kadınlar…

Bugün ve Yarın

Perdeler açılıyor ve bugünün sahnesine geliyoruz. Tüm dünya, 8 Mart kutlamaları ve protestolarla dolu. Bir tarafta indirim kampanyalarıyla, pembe reklamlarla süslenen bir gün; diğer tarafta mücadele ve dayanışmayla dolu bir alan…

Genç kadınlar mikrofonu alıyor ve geleceğe dair umut dolu sözler söylüyor:

“Eşit bir dünya istiyoruz!”


“Kadın cinayetleri son bulsun!”


“Benim bedenim, benim kararım!”

Sahne hâlâ açık. Perde hâlâ inmemiş. Sesi kesilen, sözü çalınan kadınlar tarih sahnesinde hep vardı, var olmaya devam edecekler. Ve 8 Mart, indirim kampanyaları ve göstermelik jestlerle anılan, toz pembe güzellemelerle kurgulanan bir sahne olmanın ötesinde; kadınların sesinin en gür çıktığı, binlerce yıllık eşitsizliğin göz önüne serildiği, tarihin en canlı sahnelerinden biri olmaya devam edecek.

Eşitçe, el ele, birlikte üretip birlikte bölüştüğümüz nice 8 Martlara…

 

Daha fazlası