Milli sporumuzdur aslında, şantiye önünde durup televizyon izler gibi sahayı izlemek. Etrafı sac kapama ile çevrilmiş şantiye alanının bir noktası ekiplerin erişimi için açık bırakılır ya, işte orada genci yaşlısı geçerken bir durup izler muhakkak. Bazı restoran ve kafelerde “açık mutfak” prensibi vardır mesela; bazı şantiyelerde de “şantiye izleme alanı” olması gibi.
Ancak inşaatın içinde öyle bir alan var ki, kimilerinin bilmediği, kimilerinin az bilip önemsemediği; çırakların korkusuz bir merakla sevdiği, ustalarının ise sevdiği ama hangi durumda nasıl davranacağını bildikleri zemin işleri: geoteknik mühendisliği.
İnşaat mühendisliğinin alt dalı olan geoteknik için, inşaat işlerinin “pelerinsiz kahramanı” desek itiraz eden olmaz sanırım. Hiç görmediğimiz derin kazılar, trenlerin yürüdüğü tüneller, zorlu zeminlerde zemini güçlendiren iyileştirmeler ve daha fazlası… Emek veren ekip hariç kimsenin pek muhabbetine girmediği bir alan geoteknik. Kendisini tanıyan pek çıkmaz gibi görünüyor ama her an, her yerde görebiliriz onu. Belki sadece adını bilmiyoruz. Günün sonunda hepsi “inşaat işi” sonuçta. Bizim yapıda bildiğimiz, kullanırken gördüğümüz betonarmesidir aslında yüzeyinde sıvası ve boyası bitmiş olan.
Mutfağın İnceliği
Peki, ne yapar geoteknik mühendisi? Zemini iyileştirir, derin kazı yapar, tünel açar; kısaca… İşi projecilik ve şantiyecilik diye ayırırsak, bana pasta yapmak gibi gelir hep şantiyecilik. Mimarlığı, mühendisliği bir yana, her adımı katman katman özenle planlayıp hazırlamak, onları birleştirmek… Hepsi pasta yapmak gibi sevgi ve özen isteyen adımlar aslında.
İşin mutfağına bakarsak, derin kazılar sanki böyle bilinen bir yemek gibidir. Ortalama ya da nispeten küçük çaplı derinlikler ama tabii… Fine dining bir derin kazının hazırlığı, elbette farklı detaylara sahip olacaktır. Tünelcilik ise her zaman fine dining gibidir; deneyimi hep eşsiz. Mutfağı hep biraz heyecanlıdır: kıvamı tutmayınca gergin, mantığını ve matematiğini yakaladıktan sonra ise keyifli.
Zeminle Tanışmak
Tabi bu keyfi sıkışık programlar ve beklenmeyen zorluklar esnasında yeterince hissetmek her zaman mümkün olmuyor maalesef. Gökten zembille inmiyoruz elbette tünele. Ekip, ekipman ve iş ortağınız zemin ya da kaya… İçeridesiniz. Oraya gelene kadar, öncesi hep geoteknik. Fore kazıklar, kirişler, çelik borular ya da kablolardan destekler yapıyoruz. Sırayla, katman katman… Tasarımı yapılan yapının zeminin derinliklerinde güvenle yükselmesi amacıyla.
Çalışacağımız alan için tecrübelere dayalı tahminlerimiz olsa da, gerçek bir tanışma için rasyonel olarak nitelendirmemiz gerekiyor. Çalışma sınırlarımız içerisinde çeşitli noktalardan sondaj yapıp, “bu noktadan aşağıya şu kadar metre inersem ne ile karşılaşırım?” sorusunun cevabını arıyoruz. Hem yerinde hem de laboratuvarlarda çeşitli araştırmalar ya da deneyler yapıyoruz, elimizdeki imkânlarla zemini en iyi şekilde tanımaya çalışıyoruz.
İşin ustası olanlar bir bakışta anlıyor aslında ne ile dans ettiğini; çıraklar ise hâlâ meraklı ve heyecanlı. Tanımaya çalıştığımız zemin yapısı, bazen görünenden farklı şeyler sunuyor bize, çeşitli sürprizler yapabiliyor. Hoş sürprizler olmadığını tahmin edersiniz ki bu da aslında temkinli ilerleme için sebepler sunuyor. Hem temkinli ilerleyelim hem de ne yaptığımızı bilelim diye hareketlerini ölçüp biçiyoruz bir de. Kek pişmiş mi diye kürdan testi yapmak gibi; işler yolunda gidiyor mu diye kontrol etmemize olanak sağlıyor işte bu izleme verileri.
Yeraltının Görünmeyen Yüzü
Bir sürü etkenin bir araya gelip bütüne giden yolda bir şeyler oluşturmaya başladığı noktada, inşaat işlerinin görünmeyen yüzü ortaya çıkıyor. Durum böyle olunca yerin davranışlarına göre hareket etmek zorunda kalıyoruz. İnsanların gelecekte uzun yıllar güvenle kullanacağı yapılar için, kimsenin haberi olmadan çalışıp önlemler alıyoruz.
Büyük yapıların eksilerle başlayan katlarında, metroların her noktasında, koca koca dağların kenarlarında, binaların temellerinde… Aslında inşaatın her noktasında geoteknik var. Bazen varlığından haberdar olduğumuz, bazen adını bile bilmediğimiz yerlerde.
Büyüleyici Bir Dünya
Yerin 50 metre altına adım adım inerek ya da tünelin içinde köstebek gibi ilerleyerek… Üzerinde yaşamımızı sürdürdüğümüz dünya kabuğunun o 100 metreyi geçmeyen katmanları bile o kadar büyüleyici ki! Adeta yaşadığını bize gösteriyor; bir zamanlar orada yaşam olduğunu, belki başka canlıların geçtiğini, evrenin boyutları içerisinde bir damla olduğumuzu hissettiriyor. Alain de Botton, Seyahat Sanatı adlı kitabında evrenin yüceliğinden şu şekilde bahsediyor: “Yücelik, evrenin gücü, yaşı ve büyüklüğü karşısındaki güçsüzlüğümüzle yüzleştiriyor bizi. Haz veren, hatta baş döndüren bir yüzleşme bu.”
Evrenin yeryüzünde şahit olduğumuz büyüleyici tarafını, yeraltının sınırlı bir kısmında daha tecrübe ediyoruz; geoteknik ve yer altında çalışan diğer bütün meslek gruplarıyla birlikte. İşin sorumluluğu ve stresi bir yana, o tatlı heyecan ve merak günün sonunda bizi büyülemeyi başarıyor. Bazen büyülenmek için birkaç kaya parçasının bir arada duruşunu, zeminlerin katmanlaşmasını ya da yüzyıllar önce oluşan deprem dalgalarından gelen hareketleri görmek yeterli oluyor.
Geoteknik, tanıması ve çalışması zor olduğu kadar keyifli bir bilim dalı diyebiliriz. Günün sonunda; yerin altında ya da üstünde doğanın kendisiyle aynı ekipte yer almak kaç kişiye nasip olur ki?
Yolculuk
Yerin altındaki bu çalışmalar, çoğu zaman görünmez olsa da, büyük yapıların temellerinde, metroların her noktasında ve dağların kenarlarında geotekniğin izlerini görmek mümkündür. İnşaat işlerinin görünmeyen yüzü, işin doğası gereği sıkı bir disiplin ve bilgi birikimi gerektirir. Bu sürecin sonunda, gelecekte insanların güvenle kullanacağı yapıları inşa ederiz.
Alain de Botton’un belirttiği gibi, evrenin büyüklüğü karşısında insanın küçüklüğünü hissetmek, insana haz veren bir deneyimdir. Geoteknik mühendisliği de bu duyguyu yaşatır; yer altındaki katmanların derinliklerine inerek, yaşamın izlerini takip ederiz. Her kaya parçası, her zemin katmanı, geçmişte yaşamış olanların hikayelerini barındırır.
Sonuç olarak, geoteknik, tanıması ve çalışması zor olduğu kadar keyifli bir bilim dalıdır. Yer altında ya da üstünde doğanın kendisiyle aynı ekipte yer almak, bu alanda çalışanlar için eşsiz bir deneyimdir. Geotekniğin büyüsü, sadece mühendislik değil, aynı zamanda keşif ve merak dolu bir yolculuktur. Bu yolculuk, inşaatın görünmeyen yüzünü aydınlatırken, insanın doğa ile olan ilişkisini de derinleştirir.