İNCELEME | KONSTRÜKTİVİZM VE SANATTA YAPISAL DÖNÜŞÜM

Konstrüktivizmin doğuşu ve gelişimini keşfetmek üzere yola çıkmaya hazır mısınız? “Konstrüktivizm” kelimesi, “construct” (inşa etmek, kurmak) kökünden gelmektedir. Sanatta konstrüktivizm, eserlerin yapısal ve geometrik öğelerle nasıl olması gerektiğini temsil etme eğiliminde olmuştur.

Bu akım, işlevselliği ve toplumsal içeriği ön plana çıkarmıştır. Rusya’da Çarlık rejiminin son yıllarında ve Ekim Devrimi sonrasında büyük değişimler yaşanmıştır. Konstrüktivizm, sanatın politik ve toplumsal bir araç olarak kullanılmasını savunmuş ve Tatlin’in işlevsel sanat anlayışını benimseyen kanadıyla, N. Gabo’nun estetikçi yaklaşımını birleştirmiştir. Bu akım, 1920’lerde Avrupa’ya, 1930’larda ise ABD’ye yayılmıştır. Ayrıca, sanatın toplumsal bir araç olarak kullanılmasında önemli bir rol oynamıştır.

El Lissitzky

Sanatta Gerçeklik Anlayışının Değişimi

20. yüzyılın başında sanatta gerçeklik anlayışı köklü bir değişime uğramıştır. Sanat eserlerinin oluşturulmasında maddi unsurların incelenmesi ile biçimsel çalışmalar ön plana çıkmıştır. İzlenimcilikle birlikte, sanatçılar tuvalin fiziksel özelliklerine odaklanarak yeni tarzlar geliştirmiştir. Kübistler, gerçeklik parçalarını kolajlarla resim yüzeyine taşımıştır. Konstrüktivizm, tuval resminin sınırlarını aşarak yeni teknikler önermiş ve bu değişim; maddi unsurların incelenmesi, biçimsel çalışmaların öne çıkması ile birlikte tasarım ve mimaride de kendini göstermiştir. Modernist tasarım akımları, materyal ile form arasındaki ilişkiye odaklanarak minimalist yaklaşımları benimsemiştir. Mimari alanda da benzer bir değişim yaşanmış, işlevselliği ön plana çıkaran formlar tercih edilmiştir.

El Lisitzky

Sanatı Yüzeyden Mekâna Taşıyan Devrim: Kontra-Rölief

Kübizm döneminde, Picasso ve Braque’ın kolajları klasik resmin aksine, gerçek bir üçüncü boyut eklenerek “üç boyut” yanılsaması oluşturmuştur. Konstrüktivistler bu yeniliği devralıp, Tatlin’in soyut metal heykellerinden başlayarak kontra-rölief’e geçiş yapmışlardır. Kontra-rölief, eseri tuval yüzeyinden mekâna taşıyarak gerçek bir üçüncü boyutu hedeflemiştir. Tatlin, daha sonradan kullandığı malzemelerin duvarla, yüzeyle olan bağını kopararak resim sanatının ve mimarinin sorunlarını birleştiren konstrüksyonlar geliştirmiştir.

Vladimir Tatlin-Complex Corner Relief

3. Enternasyonal Anıtı ve Mimari Devrim

Vladimir Tatlin’in önerdiği ve uygulanamayan “Tatlin Kulesi”, konstrüktivist sanatın tüm özelliklerini yansıtmıştır. Yapı, çağı yansıtan biçimde tasarlanmış ve propaganda merkezi olarak işlev görmesi hedeflenmiştir. Estetik, sembolizm ve işlevselliği bir arada barındıran bu anıt; mimari ve zaman arasındaki ilişkiyi vurgulamıştır.

Konstrüktivizmin amacı, sanatçının yetenek ve bilgisini toplumsal ihtiyaçları karşılamak için kullanmak olmuştur. Konstrüktivistler, müzelerde sergilenebilecek eserler yerine, gerçek hayatta inşa edilebilecek yapıları betimlemeyi tercih etmişlerdir.

Alexander Rodchenko

Rodchenko, geometrik tasarımlarla saflığı aramış; Naum Gabo, fiziksel boşluğu ve ışığı kullanarak heykeller oluşturmuş; Moholy-Nagy ise seri üretime odaklanmıştır. Lissitzky ise, mimari özellikleri ağır basan, resim ve heykel sanatının niteliklerini birleştiren yapılar tasarlamıştrı.

Naum Gabo

Modern Tasarım Anlayışı ve Bauhaus Okulu

1920-1930 yılları arasında Bauhaus Okulu, Almanya’da kurulmuştur ve konstrüktivist ilkeler çerçevesinde sanat üretimleri gerçekleştirmiştir. Okulun temel ilkeleri arasında işlevsellik, nesnellik, toplumsal yarar ve teknoloji yer almıştır. Bauhause Sanat Okulu’nda, seri üretime uygun, toplumun gereksinimlerine cevap verecek tasarımlar üretilmiştir. Zanaat, okulun öncelikli bir unsuru olmuş, öğrencilerin, yaratıcı bireyler olarak kendilerini keşfetmeleri teşvik edilmiştir. Sanatı, estetik bir unsur olarak değil, günlük yaşamın içindeki fonksiyonları, toplumsal ilişkileri şekillendiren bir disiplin olarak ele almışlardır. Okulun anlayışı, sanatı zanaatla birleştirerek, işlevsellik ve estetiği bir araya getirerek modern tasarım anlayışının temellerini atmak olmuştur.

Mimar Walter Gropius tarafından 1925 yılında tasarlanan ‘Bauhaus Sanat Okulu’nun ikonik binası

Walter Gropius’un Vizyonu

Hitler’in baskısı nedeniyle Bauhaus, Berlin’den Dessau’ya taşındığında, Gropius bu değişikliği yeni bir Bauhaus binası inşa etmek için fırsat olarak görmüştür. 1925-1926 yıllarında inşa edilen bina, modernist mimarlığın simgelerinden biri olmuştur. 4 katlı cam stüdyo bloğu, betonarme bir köprüyle yönetim binasına bağlanmıştır. Gropius, görsel ritimleri titizlikle kullanmış, aynı boyut ve biçimdeki formları farklı şekillerde yerleştirerek benzersiz bir uyum elde etmiştir. Binanın hiç mimari süslemesi olmamıştır ve duvarlar, çatı yüzeyleri düzlemlerden oluşmuş, eğimsiz yapılmıştır.

Walter Gropius, Bauhaus manifestosunda şöyle demiştir: “Mimariyi, resmi ve heykeli tek bir bütün halinde kucaklayacak ve bir gün milyonlarca işçinin ellerinden yeni bir inancın kristal simgesi gibi semaya yükselecek olan geleceğin yeni yapısını hep birlikte arzulayalım, kavrayalım ve yaratalım”.

Gropius’un bu vizyonu, sanatın ve mimarinin işlevsel, toplumsal ve estetik boyutlarını birleştirerek modernist düşüncenin temellerini atmıştır. Bauhaus, sadece sanat dünyasında değil, tüm tasarım ve mimari alanında devrim niteliğinde bir etki yaratmıştır.

Kaynaklar:

Belçikalı mühendis Jobard “Mimarinin Geleceği” makalesi

Walter Gropius, Staatliches Bauhaus’un Programı-1919, Arredemento Mimarlık,

Modern Mimarlığın Öncüleri Say.3

MÜGSF-Sanat Kuramları Notları

https://www.artsy.net/artwork/martyn-chalk-reconstruction-of-vladimir-tatlins-complex-corner-relief
https://architectuul.com/architecture/tatlins-tower

 

Daha fazlası