BÜLTEN

Bu bülten ve araştırma yolculuğu, FABRIKACO’nun sürekli gelişen bir uzmanlık ve miras yaratma kararlılığını yansıtıyor.  

Ayrıca, her projenin bir hikaye barındırdığını hatırlatıyor.

YÜZEYİN HAFIZASI

Kütüphanede geçirilen sessiz bir günün sonunda, mimar hem mekânın fiziksel katmanlarını hem de zamanla biriken izlerini fark eder. Ahşap masadaki parlamış alan, taş duvardaki onarımlar, merdiven basamaklarındaki aşınmalar ve kapı kolundaki soğukluk; hepsi geçmişe dair birer tanıklık gibidir. Bu izler, yalnızca yapıların değil, insanların alışkanlıklarının ve duygularının da yüzeylere işlediğini gösterir. Çünkü bir yapının hikâyesi, çizimlerinde değil; dokunulan, yaslanılan, unutulmadan tekrar edilen yüzeylerinde birikir.

Okumaya devam et »

Tasarımın Kalbinden Endüstrinin Kalbine… FABRIKACO FRANKFURT’ta!

FABRİKACO şimdi Frankfurt’ta!
Milano’dan sonra Avrupa’nın üretim kalbinde, Frankfurt’ta yeni merkezimizi açıyoruz. Bu sadece bir adres değişikliği değil; tasarım vizyonumuzu genişletme, üretim anlayışımızı dönüştürme ve uluslararası iş birlikleriyle büyüme yolunda güçlü bir adım. Almanya’nın mühendislik disipliniyle, İtalyan tasarım yaklaşımımızı bir araya getirerek yeni bir üretim hikayesi yazıyoruz.

Okumaya devam et »

KATMAN KATMAN KENT

Kütüphanede dolaşırken, karşısına çıkan bir başka kitapta bir cümle dikkatini çekiyor: “Kazmak, hem fiziksel hem düşünsel bir eylemdir.” Kazmak; yalnızca toprakta değil, zihinde de yapılan bir iş. Hafızanın, duyguların, kültürün katmanlarına ulaşmak için derine inmek gerek. Ve derine indikçe, yalnızca taşlar ya da tuğlalar değil; sesler, kokular, alışkanlıklar da bulunuyor. Bir duvar, zamanla hem Bizans tuğlası hem Osmanlı sıvası hem de modern beton taşıyabilir. Bu çoğulluk, kent kimliğinin en hakiki biçimi…

Okumaya devam et »

KAPANMIŞ KAPILAR

Zamanla yıpranmış yapılar, sadece taş ve toprak değildir; aynı zamanda hatıraların da taşıyıcısıdır. Eski bir kütüphanede başlayan bu sessiz yolculuk, bir mimarın geçmişle kurduğu görünmez bağları, terk edilmiş mekânlarda hâlâ nefes alan hikâyeleri keşfetmesini anlatıyor. Mimarlığın sadece yapılar değil, zamanın izleriyle şekillenen bir hafıza meselesi olduğunu hatırlatan bu metin, sessizliğin içinden bir fısıltıyla son buluyor:

“Yapılar terk edilebilir, ama hatırlanan hiçbir yapı tamamen yıkılmaz.”

Okumaya devam et »

GÖLGENİN HARİTASI

Gölge, yalnızca ışığın yokluğu değil; mimarlığın, düşüncenin ve kimliğin izlerini taşıyan bir anlatı aracıdır. Eski kitapların, unutulmuş notların ve tamamlanmamış metinlerin arasında, anlatıcı; mekânın yalnızca fiziksel değil, tarihsel, düşünsel ve kişisel gölgelerle biçimlendiğini keşfeder. Güneşin çizdiği sınırların ötesinde, gölge artık bir düşünce biçimi, bir “ve” olarak belirir, ne tam içinde ne de dışında, ama hep orada.

Okumaya devam et »

SESİN TAŞIDIĞI MEKAN

Gün batımına yaklaşırken ağır taş bir kapı aralanır. Sessizlik, rafların arasına sinmiş eski kitap kokusuyla iç içe geçmiştir. Yankılanan her adım, bir zamanlar burada atılmış başka adımların izini sürer. Bir kitap çıkar aradan: “Akustik ve Mekân.” Tozlu sayfalar çevrildikçe yapıların sessizliği konuşmaya başlar. Çünkü bazı yapılar yalnızca taşla değil, sesle örülür. Kubbenin altında yankılanan uğultu, geçmişin fısıltısı gibi yayılır…

Okumaya devam et »

WORKSHOP | “LESS IS MORE” SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK ATÖLYESİ

Geçtiğimiz Pazar günü gerçekleşen “Less is More” atölyesinde, hurda metal ve ahşap malzemeler yaratıcı ve işlevsel tasarımlara dönüştürülerek hem fiziksel hem de düşünsel bir dönüşüm yaşandı. Sadece malzemeler değil, unutulmuş fikirler ve ertelenmiş tasarımlar da yeniden hayata kazandırıldı. Katılımcılar, sürdürülebilirliğin yalnızca çevre dostu malzeme kullanımıyla değil; aynı zamanda zamanı, emeği ve düşünceyi özenle kullanmakla da ilgili olduğunu deneyimledi. Atölye, sade ama derinlikli üretimlerin mümkün olduğunu hep birlikte gösterdi.

Okumaya devam et »

İSİMLER VE İZLER

Tozlu rafların arasında bulduğu eski bir defter, mimar kadının ellerinde bir yapıdan çok bir belleğe dönüşür. Her çizim, her not, unutulmuş bir mimarın izi gibidir; kimliği silinmiş ama varlığı hâlâ mekânda yankılanan bir hafıza… Defterin sayfalarında gezinirken zaman bükülür, sesler ve yapılar birbirine karışır; mimarlık, sadece taşla değil, iz bırakan düşüncelerle ve arzularla örülen bir varoluş biçimine dönüşür. O an, mimar kadın kendi defterine yeni bir iz bırakmaya karar verir. Mimar bilir ki her yapı, başka birinin hayalini taşır içinde.

Okumaya devam et »

BEDENİN HAFIZASI

Mimarlık tarihinin görünmeyen çizgileri, bedensel hafızayla okunur burada. Hamam mimarisi üzerinden taş, su, buhar ve boşluk; temsil edilmemiş bedenleri, eksik kalmış anlatıları ve kadim mitleri usulca gün yüzüne çıkarır. Kütüphanelerde bulunamayan bilgi, bazen bir çatlağın içinde yankılanır, bazen taşın sıcak yüzeyinde sezilir. Mimarlık yalnızca yapılarla değil; bedenle, bellekle ve o bellekte kalan izlerle kurar asıl ilişkisini.

Okumaya devam et »

ÇİZGİNİN GÖLGESİ

“Mimarlık artık çizgiyle değil, gölgeyle başlayabilir. Alet artık oranlamaz, anlatır.”
Bu cümle, metnin temel düşüncesini taşır: Rönesans’ın kusursuz beden ve oran takıntısına karşı, mimarın çizim masasındaki arayışı sezgiye, kırık çizgilere ve gölgelere yönelir. Vitruvius’un dairesiyle dışarıda bırakılanlar – kadınlar, çeşitlilik, farklı bedenler – Schwitters’in kolaj parçaları ve Caravaggio’nun gölgeleriyle yeniden görünür olur. Mimarlık, artık yalnızca ölçmekle değil; anlatmakla, hissettirmekle, dışlananı dahil etmekle ilgilidir. “Çizginin Gölgesi”, tam da bu dönüşümün izini sürer.

Okumaya devam et »

FABRIKACO haberleri ve ürünleri hakkında daha fazla bilgi almak için aşağıdaki formu doldurun.