YÜZEYİN HAFIZASI

FABRIKACO KİTAPLIGI #10

Kütüphanede vakit ilerlemişti. Loş ışıklar tavandan aşağı sarkarken, görevlinin ayak sesleri uzak raflardan birinde yankılanıyordu. Mimar, günün büyük kısmını aynı masada geçirmişti. Önünde açık duran kitap, son sayfasına ulaşmıştı ama bir süredir çevrilmemişti. Gözleri sayfalarda değil, masanın yüzeyindeydi.

Elini ahşabın üzerinde gezdirdi. Parmaklarının altında, zamanla parlamış bir alan hissetti. Orası, diğer yerlerden daha sıcak gibiydi. Belki hep aynı noktadan tutulmuştu, belki de uzun süre dirsek dayanan bir köşeydi. Yüzeydeki izlerin çoğu rastlantısal görünüyordu ama rastlantılar da bir düzenin parçasıydı.

Yavaşça kalktı. Kitabı kapattı. Salonun içinden ağır adımlarla geçerken, gözleri raflara, kitap sırtlarına, boş sandalyelere takıldı. Sessizliğin içinde kalmış kalem seslerini, sandalye gıcırtılarını, aceleyle çevrilmiş sayfaları hatırlıyordu. Öğleden sonra boyunca ne kadar az konuşma duyduğunu düşündü. Belki de en çok bu yüzden burada kalmayı sevmişti. Bu tür mekânlar, sessizliğin içinde insanın kendi sesine yaklaşmasını sağlıyordu.

Yeniden Ölçülmeli

Kütüphanenin yan koridoruna yöneldi. Burada, fazla kullanılmayan bir bölümde bazı raflar toza bürünmüştü. Bir klasör dikkatini çekti. Kenarından sarkmış bir kâğıt vardı. Eğilip aldı. Eski bir yapı planıydı. Kalın kâğıda çizilmiş, yer yer solmuş mürekkep çizgileri hâlâ okunuyordu. Sayfanın arkasında silik bir not vardı: “Yeniden ölçülmeli.” Kim yazmıştı, ne zaman yazmıştı bilmiyordu. Ama bu tür notlara alışkındı. Yarıda kalmış, belirsizliğe bırakılmış her şey tanıdıktı.

Planı yerine koyduktan sonra duvara yaslandı. Taş duvar soğuktu. Omzunun temas ettiği noktada yüzey pürüzlüydü. Sıva, yıllar içinde yer yer dökülmüş; bazı yerler farklı tonlarda onarılmıştı. Aynı duvarda iki ayrı dönemin izini görebiliyordu. Belki üç.

Bir yapıya yalnızca bugünkü hâliyle bakmak yanıltıcı olabilirdi. Alttaki katmanlar, geçmişin izlerini hâlâ taşıyordu. Bir duvar bazen sadece duvar değildi. Üzerine yaslanılan, yas tutulan, sessizce konuşulan bir yer olabilirdi. Ve yüzey, bütün bu olanları saklardı.

Kütüphanenin bir köşesinde duran merdiven dikkatini çekti. Basamaklarının ortası diğer yerlerden daha aşınmıştı. İnsanlar hep aynı noktadan çıkıp inmişti belli ki. Bu tür tekrarların mekânda iz bıraktığını biliyordu. Tıpkı bir alışkanlık gibi, beden nereye basacağını düşünmeden seçerdi. Zamanla o seçim, mekânın yüzeyinde kalırdı.

Kapanış…

Kadın, pencereye yöneldi. Camın önünde kısa bir süre durdu. Dışarıda akşam olmuştu. Karşı binanın pencerelerinde ışıklar yanıyordu. Camın yüzeyinde yansıması belirdi. Kendine değil, arkasındaki mekâna baktı. Kitaplar, masa, duvar… Hepsi, gün boyunca içinde yaşadığı sessiz akışı hatırlatıyordu.

Görevli, kapıların kapatılacağını haber veren cümleleri alçak sesle tekrarlamaya başladı.

Kadın çantasını omzuna aldı. Adımlarını yavaşlattı.

Çıkmadan önce kapının koluna uzandı. Metal yüzey serindi. O da başkaları gibi aynı noktaya dokunuyordu. Kütüphaneden çıkarken, içeriye son bir kez dönüp baktı. Bildiği bir şey vardı artık: Bir yapının hikâyesi planlarında değil, yüzeylerinde birikirdi. Çünkü dokunan, hep iz bırakır.

Daha fazlası