Algı ve duyuların tasarım ve malzeme ile olan ilişkisi, birçok tasarımın başlangıç noktası olabilecek kadar belirleyici olabilir. Kalınlık, yapısal sistemler, açıklıklar, yükseklik ve bitmiş ifade, çoğu zaman tasarımın ana yapısını ve malzemelerin kısıtlamaları ile olanaklarıyla ilişkili olarak yapısal anlamını oluşturur. Günümüzde malzeme temini, Sanayi Devrimi öncesi mevcut malzemelerin aksine, ekonomik koşullar ve teknolojiyle yakından ilişkilidir.
Güçlü Bağlar
Malzemeler, insanlığın başlangıcından bu yana temel insan ihtiyaçlarının karşılanmasında bir araç olmuştur. Antik çağda insanlar barınma sorunlarını, basit formlar vermek yerine (malzemeler arasındaki ilişki için gerekli olan) doğal oluşumları kullanarak, malzemeleri olduğu gibi değerlendirerek çözmüşlerdir. Daha sonra taşların şekillendirilmesi, kilden kerpiç üretimi, ahşabın işlenmesi, seramik ve mozaiğin giderek özelleşen kullanımları, bağlama teknolojilerinin keşfi ve döküm tekniklerinin gelişimi, malzemeleri birbirlerini etkileyecek şekilde etkileşime sokmuştur. Yaşam, değişen insan fikir ve algılarına dayanmaktadır. Böylece tarih boyunca insanın malzemelerle artan ilişkileri, daha konforlu mekânların inşasına ve yaşam tarzlarının değişmesine olanak sağlamıştır.
Hızlı Gelişmeler
İnşaat malzemelerindeki en önemli gelişmeler, 19. yüzyıldan sonra yaşanmıştır. Özellikle 19. yüzyılda demir ve çeliğin yapı sistemi olarak kullanılması, farklı metal malzemelerin yaygınlaşmasına olanak sağlamıştır. Portland çimentosunun keşfi ve betonun kimyasal yeniliklerle geliştirilmesi, birçok yeniliği ve tarzı da beraberinde getirmiştir. 20. yüzyılda cam üretim teknolojilerindeki gelişmeler, üstün mekanik özelliklere sahip malzemelerin üretilmesine olanak tanımış; kompozit malzemeler ve plastikler inşaat dünyasına girmiştir. 21. yüzyıla gelindiğinde ise teknolojinin yanı sıra yenilikçi malzemeler de ortaya çıkmıştır. Malzeme biliminin teknolojiyle birlikte gelişmesi, tasarımlara uygun malzeme özelliklerinin değiştirilebilir ve dönüştürülebilir olmasına olanak tanımış ve böylece malzemelere yeni bir algısal boyut kazandırılmıştır.
Akıllı Teknolojiler
Malzeme biliminin tarihsel gelişimine bakıldığında, 21. yüzyılın hızla gelişen teknolojilerine ayak uydurmak giderek zorlaşmıştır. Bu süreçte mimaride sınırların giderek ortadan kalktığı, tanımların bulanıklaştığı, mimari üslupların değiştiği de söylenebilir. Akıllı teknolojiler ve nanoteknolojiler, yenilikçi malzemelerin üretim süreçlerine entegre ediliyor. Bu bağlamda, mimari uygulamalarda kullanılan geleneksel malzemelerin fiziksel ve kimyasal özelliklerinin iyileştirilmesi veya tamamen yeni malzemelerin üretilmesi mümkündür. Bu gelişmelerle birlikte insanın malzeme ve mekân algısı da önemli ölçüde değişmekte, tasarımcının yarattığı algı sonuçta kullanıcıyla bütünleşerek mekânı tamamlamaktadır.
Özgün Malzeme
Malzemelerin teknolojiyle birlikte gelişeceği, ancak mimarın tasarım sürecinde malzemenin kendisine bağlı kalması gerektiği fikrinden yola çıkılarak, kullanıcının kendine özgü malzeme algısındaki çatışmaya ilişkin bir kesişme noktası yaratılmıştır. Malzemeler kolayca başka bir malzemeye benzetilebilir ve görsel olarak gerçeğine yakın sonuçlar elde edilebilir. Bu durum hem mimarı hem de kullanıcıyı doğrudan etkilemektedir. Mimar ile kullanıcı arasındaki ilişki birbirinden ayrılmasa bile mimarın tasarım süreci ile kullanıcının mekânsal algı süreci, taklit malzemelerle kurulan ilişki açısından ayrı ayrı değerlendirilebilir.
Mimarlık tarihinde adından sıkça söz ettiren mimarlar, temel yapı malzemelerini tasarım öğesi olarak kullanmalarıyla tanınırlar. Malzemelerin yanı sıra duyuları harekete geçiren faktörler de önemli tasarım öğeleri olabilir. Örneğin, Işık Kilisesi’nde ışığı malzemelerle birlikte kullanan Tadao Ando, pürüzsüz beton yüzeyleri kütle olarak kabul etmiş ve ışığı, malzemenin algısal ifadesini güçlendirmek için kullanmıştır.
İsviçreli mimar Peter Zumthor ise İsveç Pavyonu’nda, yapı genelinde kullanılan malzemeler, planlama ve binanın işlevi (ses kutusu) ile çevreden gelen mimari uyaranlar aracılığıyla kullanıcılara bir deneyim sunarak duyusal bir bütünlük sağlamıştır. Yatay ve dikey olarak birbirine bağlanan yeşil kereste birimleri kurutmak için istiflenmiş ve taze ahşabın aromasının, kullanıcının koku algısını uyarması amaçlanmıştır (Zumthor, 1998).
Tüm Duyulara Hitap Ediyor
Mekân ve malzeme deneyimi yalnızca görsel algılamayla gerçekleşmez. Tam tersine, tüm duyusal özellikler uyarılmaya hazırdır. Malzemelerin dokusuna ve kokusuna uygun bir şekilde kullanılması; ışık, su gibi dış etkenlerin de devreye girmesiyle yeni deneyimler tasarlamak mümkündür. Ancak mimarın tasarım sürecinde, malzemenin kendisiyle bağlantıyı sürdürecek; kullanıcının algısındaki olası karışıklığa hitap edecek bir kesişme noktasının oluşturulabilmesi ve mevcut algıya katkı sağlayan mimarlık kültürünün ve malzemelerinin iyi düşünülmesi önemlidir. Böylece hafıza ve deneyim korunur.
https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/796571?utm_source=chatgpt.com