İNCELEME | SİNEMA VE MEKAN: BİR GERÇEKLİK İNŞASI

Sinemada mekan, filmin yaratıcıları tarafından görsel ögelerin kullanımıyla gerçekleştirilen bir inşa sürecidir. Sinemasal mekanın inşası, bir manzaranın kadraja alınmasıyla başlamıştır. Fiziki mekânlar; sinemasal manzaralar–peyzajlar; sinemasal kent manzaraları, sinemasal deniz manzaraları vb. formlarda çerçevelenerek sinemasal mekanlara dönüşür (Çam, 2016). Sinematografik anlatının önemli bir unsuru olan mekan, yönetmenin görsel dilinin temelini oluşturur. Görsel ve işitsel öğelerin bir araya getirilmesiyle kurgulanan mekan, kültürel ve ideolojik değerleri bünyesinde barındırır.

François Truffaut, 400 Darbe, 1959

Fotoğraf, Sinema ve Sanatın Toplumsal İşlevi

1895’te Lumière kardeşler tarafından çekilen tarihin ilk filmi “Bir Trenin La Ciotat Garı’na Gelişi” ile kültür ve düşün dünyasına giren sinema, hem bir sanat dalı hem de endüstri olarak gelişimini 20. Yüzyılda ilerletir. Sinemanın temeli, 19. Yüzyılın sonlarında gelişen fotoğraftır; Benjamin’in (1995, s. 58) dikkat çektiği üzere, sanat yapıtının teknik yolla yeniden-üretiminin olanaklı kılınmasıyla, “Gerçek bir devrim niteliğindeki ilk yeniden-üretim aracı olan fotoğraf”. Buna göre fotoğraf, gerçek olanı yeniden üreten bir araçtır. Böylelikle sanatın toplumsal işlevi de bir bütün olarak köklü bir değişimin eşiğindedir: “Sanat eserinin tekniğin yardımıyla çoğaltılabilirliği, kitlenin sanatla olan ilişkisini değiştirmektedir.” (Benjamin, 1995, s. 69). Sinemanın gelişimiyle sanat yapıtları, kitleleri bir araya getirme potansiyeli taşır. Filmler, kolektif ortamlarda izleyiciyle buluşur. Resim mimarlıkta eşzamanlı toplumsal alımlamanın konusu olmaya elverişli değilken, bu toplumsal alımlama sinema ile mümkündür. Sinema ve mimarlık artık ilişkisel disiplinlerdir. Ne var ki toplumsal nitelik taşıyan bu kültürel ürünler, izleyicileri bir araya getirirken kültürel ve ideolojik aktarımı da gerçekleştirir. 

Görme ve Seçme

John Berger’a göre görme duyusu, konuşmadan ve sözcüklerden önce gelişmiştir. Görmenin önkoşulu bakmaktır, bakma da bir seçme edimidir. Buna göre, bu edimin sonucunda görülen nesne, ulaşılabilecek bir alana getirilmiş olacaktır. İnsanın bir şeye dokunması, kendini o şeyle ilgili bir duruma sokması anlamına gelir; dolayısıyla bakılan şey tek bir nesne değil, nesnelerle insanın arasındaki ilişkidir. (Berger, 2014).

John Berger, Görme Biçimleri 

Buradan da anlaşılacağı üzere, sinemada da halihazırda kültürel ve ideolojik değerlerle oluşturulan kültürel ürünler, diğer görsel sanatlar ve endüstrilerde olduğu gibi, izleyicilerle buluştuğunda farklı anlamlar ve alımlamalarla sonuçlanacaktır.

Andrei Tarkovsky, Kurban, 1986

Sinema Aracılığıyla Üretilen Mekan

Sinemada mekanlar, fiziki veya deneyimlenmiş mekanların sinema aracılığıyla dolayımlanarak ekrana getirilmesiyle gerçekleşir. Gardiès, sinemayla bağlantılı dört tür mekan olduğunu belirtir: 

  • İzleyicilerin içine dahil edildiği veya maruz kaldığı, filmi izlemelerine olanak tanıyan sinema salonu, ev ortamları veya mobil gösterim cihazları vb. ortamları niteleyen sinematografik mekan. 
  • Filmin hikayeden bağımsız bir gerçeklik olarak inşa ettiği şeyi -normalde sanal kalacak bir alanı- niteleyen öyküsel (diegetic) mekan.
  • İçinde yer alınan hikayeye içerik kazandırmaya katkıda bulunan, karakterlerin spesifik mekansallığını niteleyen anlatı mekanı.
  • Filmin izleyiciye yönelik benimsediği iletişim biçiminin ürettiği mekansallığı, sinematografik dil kullanılarak yapılan iletişim ile gösterilenin yorumlanması yoluyla yapılan iletişim arasındaki seçimi niteleyen izleyici mekanı (Lévy, 2013). 

Ashgar Farhadi, Satıcı, 2016

Sinema ve Mimari Üzerine Birkaç Örnek

Nuri Bilge Ceylan’ın Uzak (2002) filminde mimarlık ve sinema etkileşiminin sinemasal mekana etkilerini inceleyen Ergin (2007), mekansal ilişkilerin, filmin anlatısını besleyecek biçimde karakterler üzerinden kullanıldığını, iç ve dış mekanı yapılandıran mimari öğelerin de filmin malzemeleri olarak işlev üstlendiğini tespit etmiştir. 

Nuri Bilge Ceylan, Uzak, 2002 

Stanley Kubrick filmlerinde tuvalet ve banyoları inceleyen Ünver (2021) ise; “Kubrick filmlerinde tuvalet ve banyolar salt matematiksel ve geometrik bir yayılım değil, deneyimin özüne inilerek anlamlandırılan, dış(kı)lananın ortaya çıktığı ve mutlak gerçeğin ifşa edildiği mekânlar olarak var olur” saptamasını yapmıştır. Kubrick’in gündelik yaşam deneyimleri doğrultusunda tuvalet ve banyoların barındırdığı “kir ve hijyen” kavramları ışığında mekana yüklediği anlama dikkat çeken Ünver, tekinsizlik kavramının en önemli sinematografik destekleyicisi olan aynaların filmlerde etkin şekilde kullanıldığını belirtmiştir.

Stanley Kubrick, Cinnet 1980

Kaynaklar:

Benjamin, Walter. (1995) Tekniğin Olanaklarıyla Yeniden Üretilebildiği Çağda Sanat Yapıtı, Pasajlar, Yapı Kredi Yayınları. 

Berger, John. (2014). Görme Biçimleri. Yurdanur Salman (Çev.). Metis Yayınları.

Çam, Aydın. (2016). Sinemasal Mekânlar ve Sinemasal Mekânların Çözümlenmesi. Sinecine. 7(2), ss. 7-37.

Ergin, Sibel. (2007). Mimarlık ve sinema etkileşiminin sinemasal mekana etkileri ve Nuri Bilge Ceylan sinemasından bir örnek: Uzak. Anadolu Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Mimarlık Ana Bilim Dalı. Yüksek Lisans Tezi. 

Lévy, Jacques. (2013). On Space in Cinema. Annales de géographie. Volume 694, Issue 6, 2013, ss. 689-711.

Ünver, Büşra. (2021). Sinemasal Anlatıda Mekân: Kubrick Filmlerinde Tuvalet ve Banyolar. METU JFA 2021/1 (38:1), ss. 101-124. 

 

Daha fazlası