Dünya tarihinde çağ kapatıp çağ açan olaylar vardır; büyük köklü değişimlerin lokomotifi olan, eskiyi tamamen geride bırakıp yeniye doğru geri dönmemek üzere adımlar attıran olaylar, büyük icatlar, fetihler, ihtilaller… Bizim coğrafyamız için o büyük olay nedir derseniz, kuşkusuz çoğunuzla mutabık oluruz ve Cumhuriyet deriz. Sosyal yaşamdan eğitim hayatına, dünya görüşünden devlet işlerine her şeye yeniliğin geldiği, artık yaşam tarzının da birçok hakkın da pozitif anlamda revize olduğu o kutlu günü kuşkusuz tek bir ağızdan söyleyebiliriz.
Geçmişe Dönüş
Yapay zekânın etkisiyle sosyal medyada çeşitli kıyaslamalar sık sık karşımıza çıkar oldu. Eminim çoğunuz denk gelmişsinizdir. “1920’lerde kadın, 1950’lerde konut veya çeşitli markalar konut tasarımı yapsaydı nasıl olurdu” gibi, bazen gerçeği yansıtmasa da bakmaktan kendimizi alamadığımız birbirinden renkli görsel dizileri… Hem hızlıca geçmeye çalıştığım hem de zihnimde durmasından kendimi alamadığım birçok başlıktaki görselleştirmeler olur hep. “Cumhuriyet Dönemi’nin ilk yıllarında yaşasaydım nasıl bir hayat akışı olurdu acaba? Ne olurdu en büyük sorunumuz? Ne yerdik, nasıl giyinirdik, nasıl okullarda, nasıl eğitimler alırdık?” Kuşkusuz, primitif bir geçmişe dönüş filmi gibi hissettirmiyor mu? Çeşitli bültenlerde konuştuğumuz kaygılarımdan, beğenilerimden veya mesleğimden de aklınıza gelecektir ki benim en büyük merakım yine mimarlık üzerine olurdu. “Turşucunun ikramı turşu suyu” gibi algılamazsanız hızla devam edeceğim geçmişe dönüş yolculuğumdan…
Cumhuriyet Dönemi’nin ilk yıllarında nasıldı konut çözümleri? Mimari tasarımlar için temel parametreler nelerdi acaba? Ya da bu dönemde mimar olmak nasıldı? Affınıza sığınarak daha da zorunu düşünmenizi rica edeceğim: Bu dönemde kadın mimar olmak nasıl bir şeydi acaba? Hepsine ayrı ayrı başlık açmak, hepsini bilahare değerlendirmek isterim. Ama öncelikle kadına eğitim alma, çalışma, üretme ve söz sahibi olma hakkını veren Cumhuriyet’e ve kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e olan minnet dolu bir başlangıçla, bu tarih yolculuğunun ilk perdesini aralamak isterim.
Halkevi (Devlet Resimve Heykel Müzesi)
Leman Cevat Tomsu
Okuyunca sadece bir isim. Prof. Dr. Mimar Leman Cevat Tomsu diye araştırınca, Türk mimarlık tarihinde önemli bir yere sahip olan mimar ve akademisyen bir kadın olarak özetlenebilir. Ama şöyle söylemek gerekirse, Türkiye’de mimarlık diploması alan ilk iki kadından biri ve İstanbul Mimarlar Odası’na kaydolan ilk kadın mimar. Düşünsenize, bir ülkede iki kadından biri olmak ne demektir? Ya da ilk kadın mimar olarak literatüre geçmek ne kadar zordur aslında?
Leman Cevat Tomsu
Evet, zordur dedim çünkü Erken Cumhuriyet Dönemi dediğimiz çağdaşlaşmanın yeni başladığı yıllarda kadınların okuma oranı da, çalışma hayatındaki payı da yok denecek kadar azdı. Mimarlık mesleği, sadece erkekler tarafından yapılabilecek bir meslek olarak algılanmaktaydı. Leman Cevat Tomsu, bugün hepimiz için katkısı olan büyük adımı attığı için, arkasından binlerce kişiyi sürükleyebilecek olan o dev kalıbı yıktığı için onun işi hepimizinkinden çok daha zordu.
Mimari tasarımı Leman Cevat Tomsu’ya ait olan İstanbul Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi Binası
Osmanlı Dönemi’nde dünyaya gelmiş olsa da, eğitim hayatının Cumhuriyet Dönemi’ne denk geldiği o yıllarda Cumhuriyet’in ona sunduğu hakları en iyi şekilde kullanarak adını Mimarlar Odası’na kaydettiren ilk kadın olmuştu. Düşünsenize, içinde bulunduğu çemberi hepimiz için genişletmişti. Belki uzun yıllardır bu fırsatı yakalayamamış birçok kadın adına “Biz de buradayız” demenin en güçlü sesini ortaya koymuştu.
Ve daha niceleri
Leman Cevat Tomsu ve birçok projeye beraber imza attığı arkadaşı, ilk kadın yüksek mimar Münevver Belen Gözeler, kuşkusuz Cumhuriyetle birlikte hayatlarına dahil olan okuma hakkının, seçme ve seçilme hakkının, sosyal hayatta veya iş hayatında söz sahibi olma hakkının ne denli önemli bir hak olduğunu bizlerden daha çok hissederek öğrenmişlerdi. Cumhuriyet’in önümüzde açmış olduğu bu pırıl pırıl sayfalarda onların başarılarından ve büyük ilham kaynağı olduklarından söz etmeden geçmek sanırım hata olur. Cumhuriyet’in önümüzde açmış olduğu sayfa demişken, daha önce sunulana razı olunan gerçeklerden de bahsetmek gerekebilir.
Münevver Belen Gözeler
1940’lara kadar sadece dört kadın mimarlık mezunu olmasının sebebi, kadınların mimarlık okumak istememesinden değildi elbette. Türkiye’de ilk mimarlık eğitiminin verildiği kurum olan Mekteb-i Sanayi-i Nefise-i Şahane’nin 1882 senesinde İstanbul’da eğitime başladığında kayıt için sadece erkek öğrenciler kabul edilmiştir.
Kadınların mimarlık eğitimi almaları ancak Cumhuriyet’in ilanından sonra Güzel Sanatlar Akademisi’yle mümkün hale gelmiştir. Bu hakkı en iyi şekilde değerlendiren ilk kadın mimarlarımız, dönemin birçok önemli yapısına da hem birlikte hem ayrı ayrı imza atan Leman Cevat Tomsu ve Münevver Belen’dir. Onları Makbule Yalkıday, Mualla Eyüboğlu ve daha niceleri takip etmiştir. Onların Cumhuriyet’in ışığıyla genişlettiği çember bugün şantiyedeki Ayşe, ofisteki İlayda, akademik çalışmalarıyla İnci ve binlercesiyle büyük bir azimle devam etmektedir.
Sadece mimarlık için değil, mühendislik, tıp, hukuk ve daha birçok alan için “Biz de varız” deme hakkını bize baştan sona yaşatan, iş hayatında, eğitim hayatında, siyasi konularda kadın eşitliğinin altını çizen, demokrasiyle herkese seçme ve seçilme hakkı sunan Cumhuriyetimiz kutlu olsun. Milletimizin ortak azmi ve milli mücadelesinin sonucu olan Cumhuriyetimize sahip çıkmak ve ülkemizin geleceği için çalışmak kadın, erkek fark etmeksizin hepimizin ortak sorumluluğudur.
29 Ekim Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun.