İstanbul’un Müziği
İtiraf etmeliyim ki müzikle dinleyici olmaktan başka hiçbir ilgim olmadı, belki de olamadı orasını bilmiyorum. Ama İstanbul’da seni enerjisiyle saran, büyüleyen yerler neresi derseniz kesin listemde Harbiye olur. Evet, Harbiye Açık Hava Tiyatrosundan bahsediyorum. Tüm sahne şovlarından, şahane konserlerden bağımsız, o yaşanmışlık hissi. O tarih ve kentli için gelenekselleşen düzen etkiler beni. Diğer taraftan düşünemiyorum bile, sanatçı tarafından bahsediyorum diğer taraf derken elbette.
Yıldızı yükselen bir sanatçıdan bahsederken ‘İlk Harbiye’si’ denir mesela veya senelerdir dinlediğimiz bir sanatçı için ‘Harbiye’ye yakışır bir konserdi’ denir. Sahnenin iki tarafı için de hisler farklı olsa da Harbiye için durum hep aynıdır. Konser deyince, İstanbul deyince Harbiye Açıkhava Tiyatrosu yılın en keyifli zaman dilimini kapsayan eşsiz bir lokasyondur.
Her sene bir kez dahi olsa, bir konsere gidersem Harbiye’ye kendimi şanslı sayarım ve her seferinde farklı farklı yönlerini keşfederim mekanın. Yapının mimarisini, çözümlerini, akustiğini ve sahnedeki şovları hiçbir detayı kaçırmak istemezcesine incelerim.
Bu yaz bu anlamda verimli geçti benim için üç farklı sanatçıyı dinlemek için bulundum Harbiye’de ve yaz bitmiş olsa da kasıma kadar süren şölen gecelerden biri için hala gidilecek bir konser biletim daha var elimde. O yüzden mimarları, ekolleri, projeleri konuştuğumuz bu bültende dedim ki neden yanı başımızdaki heveslerimizden bahsetmiyoruz birbirimize?
Geçmişi
Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Tiyatrosu ya da ilk adıyla Harbiye Açıkhava Tiyatrosu, İstanbul’un Harbiye semtinde yer alan Dolmabahçe Vadisi’nin içerisinde yer almaktadır. İstanbul Hilton Oteliyle ve Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’yla aynı bölgede yer alan kompleks açık tiyatro, konser ve gösteri fonksiyonlarında kullanılan ünlü bir mekandır.
İstanbul’da kapalı alanda tiyatro alanları yapılmışken açık alanda tiyatro alanının bulunmadığı yıllarda, Kent uzmanı Henri Prost’un İstanbul için hazırlamış olduğu şehir planına 1930’larda dahil olan Harbiye yapısının tiyatro planı, İstanbul Belediyesi tarafından açılan bir yarışma projesi neticesinde yarışmanın kazanan proje müellifleri Yüksek Mimar Nihat Yücel ve Yüksek Mimar Nahit Uysal tarafından yapılmıştır.
1946 yılında temeli atılan çok işlevli yapının cephe tasarımında Küfeki ve Uzunköprü taşı karma halde kullanılarak kaplama etkisiyle renk nüansı sağlanırken döşemeleri Uzunköprü taşı ile yapılmıştır. Resmi açılış töreni için birçok kaynakta 9 Ağustos 1947 tarihi geçse de nihai halini alıp kullanılması 1950 yılında söz konusu olmuştur. Son halini almasında Ankara Devlet Konservatuvarı yönetmeni Carl Ebert’in sahne tekniğine uygun düzenlemeler yapması etkili olmuştur. Açıkhava Tiyatrosu’nda sergilenen ilk oyun yine Ankara Devlet Tiyatrosu sanatçılarının sergilediği Sofokles’in Kral Oidipus isimli trajedi eseri olmuştur. Açıkhava Tiyatrosu’nun bugünkü ismini alması 1958 yılında olmuş ve kentin eski belediye başkanlarından Cemil Topuzlu’nun adının verilmesiyle bugünkü ismine kavuşmuştur.
Biçimlenişi
Yapının çözümüne gelince; açık hava tiyatrolarında, amfi tiyatrolarda alıştığımız bir yapı mimarisi hakimdir. Sahne yapının ortasındaki çekirdekte yer alırken, oturma düzeni düz bir sahneyi hedef alan yarım daire biçiminde konumlandırılmıştır. Merdiven basamaklar halinde sıralanan seyirci oturma yerleri, arka sıralara doğru ilerledikçe yükselmektedir. 4532 seyirci kapasiteli olan komplekste, 80 kişilik orkestra yeri bulunmaktadır. Buna ek olarak, konser ve tiyatro işlevlerinin yanı sıra sinema veya dia etkinliklerine de hizmet edecek şekilde projeksiyon alanı yer almaktadır. Yapı kütlesi itibariyle Antik Çağ’daki açıkhava tiyatro alanlarını andıran yapı, yarışma projesinden kullanımına kadar orkestra ile seyirci arasında kullanılan uygun mesafe çözümüyle ve sahne ne kadar kalabalık olursa olsun sahnenin ivedilikle doldurulup boşaltılmasına imkan sağlayan geçitleriyle dikkat çekici olmuştur.
Sahnesinde yaklaşık 200 kişinin hareket etmesine imkan sağlayacak bir alan mevcutken oyun esnasında veya perde arasında kolaylıkla sahne trafiği sağlanmakta ve hareketlilik büyük bir hız ve harmoniyle çözümlenmektedir.
Farklı sanat dalları için iki ayrı blok olarak düzenlenen sahne arkası bölümleri birbirinden kopartılarak iki bölüme ayrılmakta ve gerekli durumlarda çeşitli dekorlarla sahne derinliği sağlanmaktadır. Seyirci mahallerinin üst kısımlarında giriş kotlarına uygun olarak yerleştirilmiş alanlarda galeriler yer almaktadır. Açıkhava tiyatrosunu dış alandan izole eden bu alanlar, sanatseverlerin perde aralarında sirkülasyonunu kolaylaştırmaktadır. Yine bu galerilerin bağlandığı giriş kotlarında simetrik olarak yerleştirilen büfeler yer almaktadır. Bunun yanı sıra, girişlerin yanında gişeler, personel odaları çözümlenerek destek işlevler yapı içerisine yerleştirilmiştir.
Ruhu
Teknik olarak veya tarihçe olarak değerlendirilmesinin yanı sıra ruhu olan mekanları ayrıca konuşmalıyız bence. Kenti kent yapan, kentte sanatın, bilimin, müziğin ilk akla geleni olan mekanları değerlendirmeliyiz. Harbiye’yi bugün Harbiye yapan değerlerin elbette içerinde tekniğinin doğru kurgulanmış olması vardı. Ama bunu takip eden birçok parametre İstanbulluya müzik deyince, sanat deyince ilk akla gelenlerden olmasını sağladı. Lokasyonu, yaşanmışlığı, mimarisi, tarihçesi ve niceleri…
Harbiye’de ilk gittiğiniz konseri düşünün lütfen. Nişantaşı’nda yer alan tarihi binaların arasından süzülerek indiğiniz yokuşun sonunun bu sanat vadisine açıldığı ilk günü düşünün. O yaz akşamında izlediğiniz sahne şovunu, müziği, yarım daire mekan çözümüyle sizi çepeçevre saran açık hava tiyatrosunu düşünün. Daha önce kaç kişi burada kimleri dinledi acaba veya şu anda kaç kişiyle birlikte eşlik ediyorsunuz aynı ezgilere.? Neden İstanbul için başka yer değil de Harbiye? Bunu da lütfen ayrıca değerlendirelim. Neydi burayı sanata bu kadar yakışır kılan? Neydi bu mimari çözümü sanatla bu denli örtüştüren fikir? Zihninizde bunlarla tekrar o ilk Harbiye konserinize gidin lütfen. Sezen’e, Ajda’ya veya daha başka onlarcasına açılan kapıyı aralayın.
Nişantaşı, İstanbul
Bunları söylerken ben de geçiyorum zihnimdeki zaman tünelinden ve bir yerde durdum işte, 15 yılı geçmiştir sanırım, bir yaz akşamı, söylediğim yoldan her biri tarih kokan apartmana bakınarak gelmişim. Bilet gösterdim kapıda ama ne kalabalık, sıradayız elbette lakin umarım değer bu kadar beklemeye. Nihayet sahneyi gördüğüm merdiven tipi oturma düzeninin en üstündeyim. Mesleki deformasyonları çok yeni kazanmadık demek ki o yıllarda da var ‘Epey kalabalık, kaç yerden tahliye ediyor acaba bu mekan?’, ‘Ahşap beklerdim koltukları, plastik olmuş mu şimdi?’, ‘Ticari birimleri nerede çözmüş acaba?’ diye düşünürken… Perde açıldı. Açılış şarkısı da en sevdiklerimden, Kış Güneşi. Tarkan.
https://sehirtiyatrolari.ibb.istanbul/sahne/harbiye-cemil-topuzlu-acikhava-tiyatrosu
https://sehirtiyatrolari.ibb.istanbul
https://kultur.istanbul/etkinlik/harbiye-acik-hava-etkinlikleri/