Mimarlık, çoğu zaman duvarların ötesinde bir anlam taşımaktadır. Her yapı, kendi döneminin sosyal, kültürel ve estetik tercihlerini içinde barındırmakta, zamanla bir kimlik oluşturarak bir hafıza mekanına evrilmektedir. Geçtiğimiz ay ziyaret ettiğim Büyükada kıyısında yer alan Splendid Palas Oteli, her gördüğümde tam olarak bu tanım canlanıyor zihnimde. Aslında bu yapıyla her selamlaşmamda sadece bir otel değil, aynı zamanda bir dönem estetiğinin, bir yaşam biçiminin ve adaların dingin ruhunun mekânsal karşılığını gördüğümü söyleyebilirim.

Ada Mimarisi İçinde Bir Duruş
Splendid Palas, 1908 yılında inşa edilmiş olup Büyükada’nın mimari belleğinde özel bir yere sahip olan adanın ‘biblosu’ niteliğindeki yapıların başında gelmektedir. Adaların motor sesi olmayan hayat ritmi, denizin rüzgârın sesinin hakim olduğu o kendine özgü atmosfer; yapının kimliğine de doğrudan işlemiş olduğunun altını çizer niteliktedir. Bu otel, ada mimarisinin hafifliğini, ahşabın sıcaklığını ve dönemin Batılılaşma etkilerini aynı bünyede toplayan sentez yapılardan biridir. Yapının dış cephesi, beyaz boyalı ahşap yüzeyleri, kırmızı panjurları ve simetrik kütlesiyle bir nevi kartpostal etkisi yaratmaktadır. Bu bütünlük, sadece bir estetik kaygı değil, aynı zamanda o dönemin mimari düzen anlayışının da bir izdüşümü olarak bizleri selamlamaktadır. Bir mimar için asıl önemli hususlardan biriyse, bu düzenin Ada’nın iklimi, ışığı ve topografyasıyla bu kadar uyumlu bir dille ifade edilmiş olmasıdır.

Karakter ve Malzeme Seçimi
Splendid Palas’ın cephesini okuduğunuzda ilk fark edilen, ahşabın sıcaklığıyla yapı üzerinde kurduğu egemenliktir. Ahşap, Büyükada’nın iklimsel koşullarına uygunluğu nedeniyle özellikle tercih edilmiş bir malzeme olarak, mimari malzeme seçimlerinde konumun ve bağlamın öneminin vurgusunu yapmaktadır. Nefes almakta, rutubeti dengelemekte ve zamanla aldığı patina sayesinde yapıya daha derin, daha yaşayan bir karakter kazandırmaktadır. Bu tür yapılarda her panjurun, her korkuluğun, her çıtanın ayrı bir hikâye taşıdığı hissedilmektedir. Çünkü burada malzeme sadece fonksiyonu desteklemek için değil, aynı zamanda bağlamı, konsepti ayakta tutmak için de taşıyıcı hâline gelmektedir. Ahşabın çalışması, güneşle genleşmesi, rüzgârla ses vermesi… Bunların her biri, yapının yaşayan bir varlık gibi davranmasına imkan sağlamaktadır.
İç mekânlara adım attığınızda yüksek tavanların yarattığı ferahlık, geniş dolaşım holleri ve klasik bir çizgi ile yapı içerisinde mobilya şıklığı yaratan bir merdiven düzeni karşımıza çıkmaktadır. Ana merdiven, el işçiliğinin hâlâ nasıl bir zarafet üretebildiğinin sessiz bir kanıtı olarak yükselmektedir. Günümüz mimarisinde bu tür detayları bulmak zor olduğundan, Splendid Palas bu anlamda kaybolmaya yüz tutan bir zanaat geleneğini yaşatırken emeğin, tekniğin ve estetiğin iç içe geçmiş harmonisine hayran bırakmaktadır.
Dönemin Sosyo-Kültürel Okuması
Cumhuriyet henüz ilan edilmeden İstanbul’un kozmopolit yapısı içinde biçimlenen Splendid Palas, aslında Levanten yaşam kültürünün etkilerini de taşıyan örneklerden biridir. Otelin planlaması, geniş ortak alanları, geniş balkonları ve sosyalleşmeye açık mekânsal kurgusuyla dönemin Avrupa otellerine atıf yapar niteliktedir. Bu açıdan Splendid Palas, yalnızca bir konaklama mekânı işleviyle değil, bir yaşam pratiğinin mekânsal karşılığını bizler için yorumlamasıyla da adından söz ettiren yapılardan olmuştur. Buna ek olarak, yapının adada bulunması tesadüf değildir. Ada, tarihin uzun bir döneminde yazlık kültürünün, hafta sonu kaçışlarının ve dönemin sosyalliğinin yaşandığı buluşma mekânlarından olmuştur. Splendid Palas da bu sosyo-kültürel örgünün merkezinde konumlanarak, ait olduğu araziyle bütünleşen tasarımlardan biri olmuştur.

Mekânın Mimari Serüveni
Yapı, 20. yüzyılın başından bugüne kadar pek çok dönüşüm geçirmiş olsa da ana karakterini koruma konusunda oldukça başarılı olabilmiş yapılardan biridir. Bu koruma hâli, mimari mirasın nasıl yaşatılması gerektiğine dair değerli bir örnek oluşturmaktadır. Çok katmanlı tarihsel müdahaleler, çoğu kez bağlam kaybına yol açsa da Splendid Palas yenileme süreçlerinin bir çoğunda genel olarak özgün dilini korumaya odaklanarak ait olduğu fikre benzer bir çizgide kalmıştır. Zaman zaman modern gereksinimlerin getirdiği dokunuşlar elbette yapılmaktadır; ancak yapının ruhuna zarar vermeyen, yapının işletmesel sürecinde korunarak, tasarım kriterlerinden çıkmayarak ilk haline sadık kalmıştır. Bir tasarım için, yapının varlığını sürdürürken kişiliğini koruyabilmesi önemli parametrelerden biridir.

Büyükada, ışığı çok özel bir biçimde filtreleyen bir atmosfere sahiptir. Splendid Palas da bunu en iyi biçimde kullanan yapılardan biri olmuştur. Sabah güneşi cephenin tamamına yayılırken, öğleden sonra ise yapının gölgeleri çeperlerde ağır bir huzur yaratarak yapının otel işlevine alan açabilen bir yaklaşım sergilemektedir. Otelin balkonları, hem denizden gelen esintiyi hem de ışığın gündüz boyunca değişen ritmini yapı içerisine taşımaktadır. Güneşle, rüzgarla veya manzarayla kurduğu bu ilişkilerde de yapının mimarlık denklemini yalnızca bir form üretiminde tutmayacak kadar derinleştirdiğini, doğayla kurduğu ilişkilerde de bilinmeyenleri yapı içerisinde çözümlediğini söylemek mümkündür

Tüm bu perspektiflerle Splendid Palas’a baktığımda, sadece bir bina değil; bir hikâye, bir dönem ve bir ruh görmekte olduğumu söylemeden geçmek istemem. Bu yapı, bende yapı ömrü için geçerli bir tasarım yolculuğu hissi yaratmaktadır. Yapı Ada içerisinde sessizce yaşayıp, doğayla doğru ilişkiler kurarak, işlevinin göğsünde yumuşatırcasına kullanıcısına konfor alanı yaratıp, mekânın hafızasına tanıklık etmeye devam etmektedir. Bunu da bağıra çağıra, farklı malzeme seçimleriyle, çevresinden farklı yapı ölçekleriyle değil, bulunduğu alana aitliğini sessizce aktaran bir zarafetle yapmaktadır. Her panjurda, her çizikte, her gölgede zamanın izini görmek mümkündür.
Ve belki de Splendid Palas’ın en büyüleyici yanı şudur:
Bir yapının zamanla anlam kazandığını, zamanla derinleştiğini ve zamanla olgunlaştığını bulunduğu kente gösterebilmektedir.
Splendid Palas, Büyükada’nın kıyısında yalnızca bir otel olarak değil, yaşayan bir mimari hatıra olarak varlığını sürdürmeye devam etmektedir. Yolunuz düşerse, naçizane paylaştıklarımı düşünerek hislerinizi gözden geçirin. Kendinize bir kahve söyleyerek hem anda hem de tarihi bir serüvenin içinde kalın.
