İNCELEME | ŞEHRİNİN MİMARI: GAUDI 

Tarih 10 Haziran 1926, 1882 yılında başlayan La Sagrada Familia inşası devam ediyor. İnşattan çıkan bir kişi yolun karşısına geçiyor ve bir tramvayın çarpması sonucu yere yığılıyor. Üzerinden herhangi bir kimlik çıkmıyor. Eski ceketinin bir cebinde bir avuç üzüm ve fıstık varken, diğerinde ise İncil’den bir bölüm… 

Güçlükle taşındığı üç sokak ötedeki kimsesizler hastanesinde ancak ertesi gün gelen bir rahip teşhis edilebildi. Bu meçhul yaralı, bu bitmeyen kilisenin mimarı Antoni Gaudi Cornet’ten başkası değildi. Gaudi iki gün sonra, orta çağdan kalma kimsesizler hastanesinin soğuk bir yatağında öldü. Gaudi, son kez uzaktan bakmak için ayrıldığı ve hala yapımı devam eden eseri La Sagrada Familia’nın merkezine gömüldü.

Sagrada Familia Katedrali-Barselona/İspanya

Organik Tarz

Joan Martorell’in ofisinde yardımcı mimar olarak çalışmaya devam ederken, kariyeri için önemli bir proje teklifi aldı. St. Joseph Spiritüel Derneği’nin satın aldığı araziye yapılacak Sagrada Familia kilisesi için mimar arayışında olan Josep Maria Bocabella, Joan Martorell’e teklif götürmüştü. Martorell ile malzeme konusunda anlaşmazlığa düşülünce, Gaudi mimar olarak seçildi. 

Gaudi’nin organik tarzı ve detay çalışmaları sayesinde, La Sagrada Familia benzersiz bir karakter ve dil kazandı. Yapının karmaşık kuleleri, doğal formlarla hareket kazanırken dini sembollerle birleşir. Bu kompozisyon kilisenin dikkat çekici siluetini oluştururken aynı zamanda onu Barselona’nın sembolik yapılarından biri haline getirir.

Sembolik Göndermeler

La Sagrada Familia’nın tasarımında, geometrik formların sembolik anlamları da vardır. Kulelerin farklı yükseklikleri ve süslemeleri, kilisenin farklı bölümlerini temsil eder ve dini hikayeleri anlatır. Üçgenler, Kutsal Üçleme’yi temsil ederken, daireler sonsuzluğu ve birliği ifade eder. Gaudi, bu sembolik anlamları dini ve sanatsal bir sentezle bir araya getirerek, ziyaretçilere hem estetik hem de manevi bir deneyim sunmayı amaçlamıştır.

Çift Kabuk 

Gaudi, yapıyı tasarlarken benimsediği mimari prensiplerden biri olan çift kabuklu sistemini kullanmıştır. Bu sistem, kilisenin sütunlar ve kemerlerle desteklenen organik bir iç mekana sahip olmasını sağlamıştır. Gaudi’nin çift kabuklu sistem kullanarak yapıyı güçlendirme fikri, kilisenin iç mekanının da şekillendirilmesinde büyük bir rol oynamaktadır. Bu sistem, sütunlar ve kemerler arasındaki boşlukları ve mekanları oluştururken aynı zamanda kilisenin dayanıklılığını artırmaktadır. 

Casa Milà

Gaudi’nin Barselona’sı

Koyu bir Katolik ve aynı zamanda ateşli bir Katalan Milliyetçisi olan Gaudi, Barselona’da kendine özgü bu sanat anlayışıyla derin izler bıraktı. Gaudi’nin binalarının dikkat çeken örüntüleri kadar, muhtemelen en çok fantastik ve mitik nitelikleri sürrealistleri cezbediyordu.

Gaudi’nin Barselona’ya imzası yapılardan ibaret değildi bu etki sokak lambalarından kaldırım taşlarına kadar ulaşıyordu. Bu imzalar içerisinde elbette Park Güell, Casa Batlló ve Casa Milà gibi benzersiz yapılar bulunur. Her bir yapı, organik formlar, renkli seramikler ve doğal unsurların kullanımıyla dikkat çeker. 

Casa Batlló

Kendi Kendine…

Antoni Gaudi, 25 Haziran 1852’de Katalonya’nın Reus kentinde doğdu. Kazan imalatçısı bir aileden geliyordu. Genç Gaudi, aile atölyesinde babasına ve büyükbabasına yardım ederken alan ve hacimle çalışma konusunda özel bir beceri kazandı.

Casa Batlló

Daha çok evinin yakınlarında kaldığı için doğada vakit geçiriyordu. Bu durumun formlarında etkili olduğu düşünülür. Bunu kendisi şu sözlerle ifade ediyordu: “Kendi idealime nerede rastladım biliyor musunuz? Ayakta duran bir ağaç kendi dallarını tutuyor ve bunlar da daha küçük dalları ve bunlar da yaprakları ve ağacın her kısmı da kendi içinde…”

Park Güell

St. Francis manastırında okul hayatına başlayan Gaudi, gençlik yılları geldiğinde Barselona’da mimarlık okumayı tercih etmişti. Fransız mimar Eugene Viollet-le-Duc ve “süsleme, mimarinin kaynağıdır” diyen İngiliz düşünür John Ruskin’in fikirlerinden etkilenmiştir. Mezun olduğunda hocası “Bir dahiyi mi yoksa deliyi mi mezun ediyoruz bilemiyorum, bunu sadece zaman gösterecek” dediği, İspanya’da Art Nouveau akımının öncüsü olan ve Katalan modernizminin ön saflarında yer alan Gaudi, döneminin önemli mimar ve sanatçılarından etkilenirken temel esin kaynağı doğa ve hayal gücüydü. 

Park Güell-Mozaik semender

“Tanrı’nın Mimarı”

İspanya’nın en zengin ailelerinden biri olan Güell ailesinin oğlu ile tanışması, Gaudi’nin hayatında önemli değişikliklere sebep oldu. Gaudi’ye ekonomik olarak büyük olanaklar sağlayan Eusebi Güell, finanse ettiği projelerle kendi adına mimari yapılar üretmesini istedi. Sonraki 35 yıl boyunca Güell ailesinin mimari oldu.

Park Güell girişi

Gaudi nedense hiçbir patronu ile işini dostça bitirememişti. Durum öyle bir hal almıştır ki sanat tarihçisi Manuel Trans Gaudi için şu sözleri sarf etmiştir: “Dostça ayrıldığı yegane patronu Tanrı oldu.” Paralel şekilde “Tanrı’nın mimarı” lakabıyla anılan Gaudi, tüm eserlerini Tanrı’nın yüceliği için tasarladığını ve inşa ettiğini belirtmişti.

 

 

Daha fazlası