Mimarlık yalnızca biçim üretmekten ibaret değildir; o, yaşamı kolaylaştıran, herkesi kapsayan bir düzen kurma çabasıdır. Tasarım, insanın varoluşunu mekân üzerinden yeniden tanımlamaktadır. Bu bağlamda her mekânın görünmez bir vicdanı olduğu söylenebilir.
3 Aralık Engelliler Günü, aslında mimarlık dünyasına bir hatırlatma yapmaktadır: Bir mekân, herkes için erişilebilir olmadıkça tam anlamıyla tasarlanmış sayılamaz.
“Erişilebilirlik” artık bir lüks ya da ek unsur değil; tasarımın en temel insan hakkı hâline gelmiştir. Çünkü mekân, insanla tamamlanmaktadır ve insanı dışarıda bırakan hiçbir tasarım, gerçek anlamda tasarlanmış sayılamamaktadır.

Evrensel Tasarım: Bir Yaklaşımın Evrimi
Herkes için tasarım yaklaşımı, 20. yüzyılın ikinci yarısında mimarlığın sosyolojik yönüyle yeniden tanımlanmasıyla birlikte gelişmiştir. Amerikalı mimar Ronald Mace, “Universal Design” kavramını ortaya attığında aslında tasarım diline başka bir açı getirmiştir. Bu kavram yalnızca engelli bireyleri değil, yaşlıları, çocukları, farklı beden ölçülerine veya geçici kısıtlamalara sahip bireyleri de kapsayan geniş bir yelpazeyi ifade etmektedir.Bugün dünya mimarlığında bu yaklaşım, erişilebilirlik standartlarının ötesine geçmekte, insan deneyimini merkeze alan bütünsel bir tasarım anlayışına dönüşmektedir.Japonya’da Tokyo’daki Shibuya Station projesinde yaya sirkülasyonu, engelli bireylerin yön bulma zorlukları düşünülerek yeniden düzenlenmiştir.
Norveç’teki Oslo Opera House ise rampalarıyla ve topografyayı bütünleştiren yapısıyla fiziksel sınırları ortadan kaldırmaktadır. Londra’daki Queen Elizabeth Olympic Park da herkesin aynı mekânı, aynı anda deneyimlemesine olanak sağlayan örneklerden biri olmuştur.Tüm bu yaklaşımlar, mimarlığın yalnızca yapıdan ibaret olmadığının, toplumsal eşitlik için bir araç olarak da kullanılabildiğinin göstergesidir.
Mekân, Erişim ve DeneyimBir tasarım için mekânın en önemli parametrelerinden biri akıştır, sirkülasyondur. Akış kesildiğinde erişim de kesilmektedir. Engelli bireyler için tasarımdan anlaşılan yalnızca rampalar veya asansörler eklemekle sınırlı kalmamalıdır; asıl mesele herkesin aynı deneyimi paylaşabileceği bir mekân kurgusunu tasarlayabilmektir.Görme engelliler için yönlendirme yüzeyleri, işitme engelliler için akustik düzenlemeler, tekerlekli sandalye kullanıcıları için geniş sirkülasyon alanları, çocuklar için ölçeklendirilmiş mobilyalar yalnızca teknik detaylar değil; bir tasarımın empatiyle yoğrulduğunu gösteren izler olarak kabul edilmelidir.
Türkiye’de son yıllarda bu konuda önemli adımlar atılmaktadır. İstanbul Havalimanı’ndaki dokunsal yönlendirme sistemleri, sesli bilgilendirme panoları ve erişilebilir check-in üniteleri bu bilinçle tasarlanmış yapı çözümlerinin en güncel örneklerini oluşturmaktadır. Ankara’daki Atatürk Kültür Merkezi yeniden düzenlenirken rampalar, oturma alanları ve zemin geçişleri erişilebilirlik kriterlerine göre ele alınarak tasarımın herkes için aynı olması gerekliliğine yanıt verilmiştir.Yapı tasarımı kadar mobilya tasarımı da herkes için yaşamı kolaylaştırma anlayışı taşıyan yaklaşımda olmalıdır. “Kapsayıcı mobilya tasarımı” kavramı son yıllarda yalnızca estetik değil, ergonomik farkındalık açısından da önem arz etmektedir. Yüksekliği ayarlanabilir çalışma masaları, farklı kullanıcı tiplerine göre tasarlanan mutfak modülleri, tekerlekli sandalye erişimine uygun banklar ve kamusal oturma elemanları bu anlayışın en somut, en bilinen örneklerindendir.
Türkiye’de son yıllarda bu konuda önemli adımlar atılmaktadır. İstanbul Havalimanı’ndaki dokunsal yönlendirme sistemleri, sesli bilgilendirme panoları ve erişilebilir check-in üniteleri bu bilinçle tasarlanmış yapı çözümlerinin en güncel örneklerini oluşturmaktadır. Ankara’daki Atatürk Kültür Merkezi yeniden düzenlenirken rampalar, oturma alanları ve zemin geçişleri erişilebilirlik kriterlerine göre ele alınarak tasarımın herkes için aynı olması gerekliliğine yanıt verilmiştir.Yapı tasarımı kadar mobilya tasarımı da herkes için yaşamı kolaylaştırma anlayışı taşıyan yaklaşımda olmalıdır. “Kapsayıcı mobilya tasarımı” kavramı son yıllarda yalnızca estetik değil, ergonomik farkındalık açısından da önem arz etmektedir. Yüksekliği ayarlanabilir çalışma masaları, farklı kullanıcı tiplerine göre tasarlanan mutfak modülleri, tekerlekli sandalye erişimine uygun banklar ve kamusal oturma elemanları bu anlayışın en somut, en bilinen örneklerindendir.

Mimarlığın Empati Manifestosu
Mimarlık temelde bir empati mesleğidir. Çizilen her plan aslında bir yaşam senaryosudur; her malzeme seçimi bir yaşamın parçası; her kot farkı bir kararın sonucudur.“Herkes için tasarım”, yalnızca bir yöntem değil, hakkaniyetle çözümlenen bir tasarım parametresidir. Tasarımcı; malzeme seçerken, mekân kurgularken ya da bir sandalye yerleştirirken bile bu sorumluluğu taşımakla mükelleftir. Tasarım dediğimiz fikrin veya hayalin somut bir elemana dönüştüğü olgu, yaşamın her hâlini tam anlamıyla kapsadığında anlam kazanabilen bir yaklaşımdır. Çünkü erişilebilirlik yalnızca bir standart değil, aynı zamanda bir yaşam felsefesidir.Bugün tasarladığımız her mekân, yarının toplumuna bir mesaj bırakmaktadır:Bir mekân, herkes içindir; aksi hâlde kimseye ait değildir.