Malzemenin Ötesinde
Mimarlıkta bazı malzemeler vardır ki, onlar sadece yapıyı ayakta tutmasıyla ya da yapıda kullanılmasıyla bilinmez; malzeme olmanın ötesinde, yapıyla birlikte içerisinde bulunan yaşamı da taşır. Ahşap işte tam da böyle bir malzemedir. Çeliğin gücü, betonun kalıcılığı, camın şeffaflığı vardır ve bu malzemeler bir yapının eli kolu olsa da ahşap bir yapının canlılığını, yaşamını temsil etmektedir. Ahşap; dokusuyla, kokusuyla, zamanla aldığı patinayla aslında mimarlığın yaşayan belleğidir, kullanım sırasındaki yaşamıyla da yapının hafızasıdır.

Bunu sektör açısından değerlendirdiğimizde, ahşabı kullanmak yalnızca bir tasarım tercihi, bir malzeme seçimi değil; mekânla insan arasında yaşayan bir bağ kurmanın belki de en samimi yollarından biridir. Çünkü ahşap, içerisinde bulunduğu mahallin neminden, ısısından etkilenir ve ait olduğu yapıya da kullanıcısına da cevap verir. Yıllandıkça güzelleşir, iz aldıkça hafızasını güçlendirir. Beton ve çelik için kullanımın üzerinden uzun bir zaman geçince “eskimiş” deriz; ancak ahşap kullanıldığında eskimez, olgunlaşır, yaş alır ve farklı bir görünüm hatta boyut kazanır.
Doğal Malzemenin İçtenliği
Kuşkusuz ki ahşap, elinde bulundurduğu gücün büyük kısmını doğal bir malzeme olmasından almaktadır. Bu doğal etkiden kaynaklı olarak ahşap malzemeden imal edilen bir yapı elemanıyla mekân içerisinde karşılaştığınız o ilk anda tasarıma yaptığı sıcak etkiyi hissedersiniz. Son dönemlerde trend olan mimari detayları gözden geçirdiğimizde, ketenin filtresiz doğallığıyla veya taşın ağırlığıyla birleştiğinde, tasarımın mekâna etkisi güven verici olmaktadır.

Bu yüzden Japonya’daki geleneksel minka evleri veya Norveç’in kuzeyindeki ahşap kiliseler hâlâ ayakta ve hâlâ büyüleyici etkisini sürdürür durumdadır. Çünkü bu malzemeyle tasarlanan yapılar doğaya karşı direnç göstermek yerine onunla uyumlu bir etki sergilemektedir. Bu fikre yakın bir yaklaşımla günümüzde de Kengo Kuma’nın Japonya’da tasarladığı çağdaş yapılar, ahşabın sadece nostaljik değil, aynı zamanda modern ve esnek bir malzeme olduğunu kanıtlamaktadır. Kuma’nın felsefesi oldukça minimaldir. Bu mottoya göre ahşap nefes alan bir malzemedir; bulunduğu tasarımda mimarlığın da onunla nefes alacağı kurgulanmaktadır.
Teknik Güç ve Sürdürülebilirlik
Ahşap, yapı ile veya kullanıcısıyla kurduğu bağ itibarıyla sıcak bir malzeme olarak öne çıksa da tekniği açısından da sektörün dikkatini çeken malzemelerin başında gelmektedir. Teknik açıdan değerlendirildiğinde ahşap, zannedildiği gibi kırılgan değildir; hafif ama taşıyıcı, esnek ama güçlü bir malzeme olarak öne çıkmaktadır. Yangın anında dış yüzeyi karbonize olmakta, bu tabaka iç katmanları korumakta ve ahşabın yangına dayanımını artırmaktadır.

Çapraz lamine ahşap (CLT) ve lamine taşıyıcı elemanlar (glulam), çok katlı yapılarda güvenle kullanılmakta ve betonarme sistemlere alternatif oluşturmaktadır. Ayrıca ahşap, higroskopik yapısıyla bulunduğu ortamın nemine göre genleşip büzülmekte, bu özellik ise doğru mühendislik detaylarıyla kontrol edildiğinde yapının ömrünü uzatmaktadır. Karbon tutma özelliği sayesinde günümüzün en kritik mimarlık gündemlerinden biri olan sürdürülebilirlik açısından da vazgeçilmezdir.
Bugün Norveç’te inşa edilen Mjøstårnet, 85 metrelik yüksekliğiyle dünyanın en uzun ahşap yapısı olarak bilinmektedir. Ancak bu yapının literatürde yer alması sadece mühendislik başarısı değildir; aynı zamanda malzemenin yaptığı çevresel bir manifestodur. Çünkü bu gökdelen, betonun ve çeliğin karbon yüküne karşı ahşabın gelecekteki potansiyelini gösteren bir işarettir.

Buna ek olarak Kanada’daki Brock Commons gibi CLT (Cross Laminated Timber) teknolojisiyle yapılan yapılar için de aynı şeyi söylemek mümkündür. Bu durum, ahşabın artık sadece küçük ölçekli yapılarda değil, büyük şehir projelerinde de söz sahibi olduğunu göstermektedir.
Bugün ahşap, çelikle, camla, betonla entegre edilerek yepyeni bir dil kurgulamaktadır. Parametrik tasarım araçları sayesinde ahşap artık yalnızca geleneksel doğramalarda değil, organik formlarıyla da karşımıza çıkmakta ve tasarıma hem estetik hem de strüktürel açıdan büyük katkı sağlamaktadır. Modern ahşap yapılarda çelik bağlantı elemanlarıyla güçlendirilen birleşim detayları, hem taşıyıcılığı artırmakta hem de montaj süreçlerini hızlandırmaktadır. Buna ilave olarak doğru emprenye ve kaplama teknikleriyle ahşap, mantar ve böcek etkilerine karşı da uzun yıllar dayanıklılığını sürdürmektedir.

Bir Mimarlık Manifestosu: Ahşap
Mimarlıkta her malzemenin bir yapı içerisinde bir duruşu ve aslında tasarımda söylediği adeta bir sözü vardır. Beton tasarımla kurduğu ilişki anlamında ağır bir duruş sergilerken, çelik bütünlük kurduğu yapıda soğuk bir etki yaratabilir. Bunlara ilave olarak cam gibi yüzeylerin de şeffaf ama sessiz bir etkisi vardır. Bunların karşısında ahşap ise sıcak bir etki ile bütünlük kurduğu mekânı adeta sarıp sarmalamaktadır.
Ahşap, temas ettiğinizde yanıt veren, yaş aldıkça çalışan ve süreçte karşılaştığı etkileri yüzeyinde taşıyarak hafıza oluşturan bir yaklaşım sergilemektedir.
Tüm bu gerekçelerle düşünüldüğünde dahi ahşap yalnızca geçmişin değil, geleceğin de malzemesidir. İnovatif ya da teknoloji tabanlı malzemeler zamanla hayatımıza girip çıkabilir; ama kullanıcıların doğayla bağ kurma ihtiyacı hiçbir zaman kaybolmaz. Bu yüzden ahşap, sürdürülebilirliği, içtenliği ve estetiğiyle tasarımlarımızın temel taşlarından biri olmaya devam edecektir. Çünkü biz ne kadar teknolojiyle çevrili olursak olalım, mekânda nefes almak isteriz.
Bırakalım malzemeler yaş alsın, bırakalım tasarımlar nefes alsın.